18 Ağustos 2009

Pus.

Çok geniş bakıyorum şimdi dünyaya. Öyle böyle değil, tam kuş bakışı halindeyim. Milyarlarca insandan sadece birisiyim, gogıl örtde yükselir gibi, zum yapar gibi kendimi buluyorum. Kendimden kaçıyorum, başka hayatlara odaklanıyorum, sonuç yok. Herkes kocaman bi' hiç. Fişi çekiyorum, siyah bir ekranız. Kimse kimseden biraz daha füme değil mesela. Varoluş çizgimi zorluyorum, ucundan azıcık ısırıp çizginin öte tarafına geçme arzusundayım. Oysa zormuş kendinden başka bir boyuta geçmek. Karşıda yine kendimi bekler görüyorum, kendimi... Her ne kadar tatsız bir karşılaşma olsa da, mevcut bir 'karşı kaldırım' olsa da kaçsam telaşındayken, samimiyetsizce selamlaşıp, sarılıyoruz. Yapacak koca bir hiç varken önümüzde, oturup düşleşiyoruz. Yoruluyoruz. Sonuç; biraz griye çalıyor hüzünlerimiz. Yavaş yavaş aydınlanıyoruz, biz aslında hiç oluyoruz diğer tüm insanlar kadar...

İntihara meyledecek olsak etrafta sadece elektrik kabloları var, tartar mı acaba hüzünlerimizi? Ağır gelir mi kararsızlıklarımız, bi' kılıfa giremeyişlerimiz, kimlik bunalımlarımız, duygusal semptomlarımız, uykusuzluklarımız, diş ağrılarımız, can sızılarımız, yalanlarımız ve yalnızlıklarımız? Bir anda, sadece bir anda kaldırabilir mi bir elektrik kablosu tüm bunları...Akıma bağlayıp, elektro şok mu uygularız kendimize de kendimize geliriz? Hangi yol daha kestirme, en acısız hangi türden varoluşun sonuna geliriz? Bi' mumu üflemeyi beceremeyip, koca bir samanyolunu söndürebilir miyiz? Sorulara her cevap veremeyişimizde, bir çentik daha atılır mı bacaklarıma usturayla? Çok kanıyor, yapma..Yapma! Canım acıyor, yapma...

'Boşver milyarlarca insanı' dedim. Birinci çoğul şahıs imajıma benzin döküp yakıyorum, faili ben oluyorum bu serüvenin de. Kitapları açıp, satır satır ikinci tekil şahsımı arıyorum. Okunacak tek bi' cümle kalmadığında nereden o anda geldiğini bilmediğim demirbaş düşü alıyorum uykusuzluğuma. Puslu bir havası olmasa, inanacağım bu kez gerçek olduğuna. Her şeyin orijinaline yakınını imal etmeyi bilen biz insanoğlu, düşlere ellerini uzatamıyor. Uzatmasın! Biliyorum, kirli eller. Hiçbir zaman ellerini yıkamıyor düş kıran, can yakan çoğul şahıslar. Her samimiyetsiz el sıkışmada bir diğerine bulaşıyor, amansız bir virüs gibi. Sonrası, aldatmalar..Sonrası, yalanlar. Sonrası, bencillik..Ve sonrası aşksızlık.

'Sık dişlerini, sarıl düşlerine kızım' dedim. Sözümü dinledim. İlk defa kendi sözümü dinledim. Dişimi sıktım, düşmana diş biledim. Sarılacak düş aradım, pusun içine batmıştım. El yordamıyla kendimi ararken başka bir eli tuttuğumda anladım, kirliydi elleri...Kirlendim..

Artık o kadar da masum bi' kadın değilim.