07 Eylül 2009

Duvar kızıl.

Bu odanın dördüncü duvarıyım. Benim üzerime asılıyor, ucu sivri raptiye ile tüm notlar. Hepsinde bilindik serzeniş var. Kendimden geriye, kendimden kalan, kendimi boğan ve kendime destek. Hayır yalan söyledim hepsi ama hepsi köstek.

Uykular var, can almaya meyilli. Ve uykuların da bonusları, kabusları var. Can yakmaya yeminli. Dallanıp budaklanıyoruz olduğumuz yerde, dağlanarak. Bir yakarış tutuluyor geceye, gecenin hiç umurunda değiliz halbuki. İçimden uzunca bir cadde inşa ediliyor, tuğlaları bi' yerlerden çalınıp dizilmeye çalışılmakta. Eksik kalıyorum hep kendime, geç kalıyorum. Biraz daha erken uyanabilirsem eğer, daha iyi nefes alabilirim.

Çıplak ayaklarımla banyo fayansına değdiğimde hissediyorum kendimi, aslına bakarsan banyo paspasının üzerine ölür gibi uzanmak bu sahneyi daha orijinal kılsa da, balkon ağlamaya çok müsait. Çam ağaçlarından huzursuzluk sarkıyor sivri sivri. Ruh denen şey, uçmakta..

Geçenlerde, pencereden bakarken çok garip bir isteğe kapıldım. Uçmak istedim birden, ayaklarım yere basmasın istedim. Kollarımı açıp, kendimi bırakasım geldi öylece boşluğa. Uçarken bi' rüzgar çarpsın suratıma, belki biraz üşürüm, belki adrenalin salgılanır, korkarım. Bir şeyler olmalı, yapmalı. Böyle sabit duruşlar çok can sıkmakta. Sinir ve huzursuzluk nöbetlerinden birisiydi, biraz daha düşünseydim ve aklıma mukayet olamasaydım ramak kalmıştı. Parmak uçlarımda yükselmiştim zaten. 

Dinleyebildiğim en sert şarkıyı dinliyorum, uzun süredir böylesi dişlerimi sıkmamıştım. Sözler veriyorum, sözler alıyorum, sözler dinliyorum, sözler söylüyorum, sözler önemsiyorum, sözler yaralıyor, sözler yakalıyor..Gözlerim çok ağrıyor, ağlayamama ağrısı bu.

Üzerimde bi' lanet var ve ben bundan sıyrılamıyorum.

''Bir ben bulanıyorum kızıla, bir bulanıyor kızıl bana..''