07 Ekim 2009

Eksik düşünmek.

Aslında hepimiz kendi küçük kafamızda yarattığımız küçük ve kimsesiz karakterleriz. Uyumluyuz söz gelimi, gece olunca kendimizi tüm diğer insanlardan soyutlayıp aslında hüzünlerimizi alırız koynumuza. Saçlarını okşayıp, gözü yaşlı masallar anlatırız. Mutlu sonu olmayan.

Hayatın Yeşilçam filmleri gibi olmadığını anladığımda çok küçüktüm. İyiler kazanmıyordu her zaman ve 'kazanmak' nedir henüz öğrenememiştim. Kötülere kâr kalanlar iyilerden çalınmıştı hep. Son gülen hep iyi olmuyordu benim masalımda, son ağlayan hep iyi oluyordu. İyi gülmek, çok gülmekse sadece Polyanna'nın kahraman oldugu masallardaydı. Giriş-gelişme-çözüm olayı farklılaşmış hep karışma-karışma-karışma olarak ilerliyordu. Başlangıçlarım bile karışıktı, buna çözüm bulmalıydım. Ama yeni bir karışım daha uydurmaktan öteye gitmedim. Bilerek yapmadım, gidemedim. Çok samimiyim, bana inanmalısın.

Dünyanın ne kadar hızlı döndüğünü fark edemiyordum ben de tüm insanlar gibi. Ancak bulutları izlediğimde dolunayın önünden salınarak geçtiklerini görünce dönebildiğini hissettim. Aslında sadece bulutlar ilerliyordu ve bu gecenin tek mutlululuğu buydu. Dışarıda bir şeyler oluyordu, insanlar ellerinde alışveriş poşetleri ile evlerine gidebiliyordu. Çocuk arabalı bir kadın markete girip yeşil elma alıyordu, mandalina mevsimi gelmişti. Hava soğuyordu, bu şehre sürekli yağmur yağıyordu ve ben hiçbir yağmurla arınamıyordum. Sorun da buradaydı. Arınamayışlarım, kendi karmaşalarımla buluşunca istenmedik bir insan oluyordum.

Sınırları vardır insanların. Bir şeylere göre çizdikleri. Dayanabilme kudretleri, dayanamama kudretsizlikleri, alışkanlıklar, düşünceler, felsefeler ve yıkılmayı bekleyen başka felsefeler. Düşüncede herkesin bir sınırı vardı. Misal alıp başımı gidemiyorum çok uzun zamandır. Neden? Sınırlarım varmış çünkü benim. Gözüm döndüğünde öldüremiyorum sinirlendiğim kişileri, geçmişimden kalanları. Neden? Çünkü sınırlarımız var hâlâ az biraz korkum ve insanlığım var içimde. Aslında ben hiç insan olmak da istemiyorum.

Bazen eksik düşünüyorum biliyorum, eksik düşünmeyi hiç düşünmemeye yeğlerdim inan bana. Sorun da şurada: artık düşünmemek gibi bi' faaliyetim yok. Eskisinden daha çok düşünüyorum ve hepsi eksik. Birleştiremiyorum. Böylesi daha kötü. Filmlere inanmak istiyorum, bir gün beynimi, hafızamı ve hayatımdaki her ögeyi sildirebilecegim bir anın olmasını diliyorum. Hepsi bu. Fazlasıyla yorgunum.

02 Ekim 2009

Çamur.

Bizim içinde yaşamaktan bıktığımız hayatlarımız var. Anlamını unutttuğumuz nefes alışlarımız..Her uyanılan sabaha lanet ettiren bunalımlarımız var, güneş ışığının tenden geçip yüreği yaktığını hissettiren anlarımız. Bizim sanrılarımız var Tanrı'dan sıyrılmış. Yorgunluklarımız var, nefes alışın bile külfet sayıldığı..Yorgunluklarımız var can yakan, cümlelerden bile dağılan yorgunluklarımız..Sızılarımız var, ince ve sık dokunmuş bir kazak gibi üzerimizden çıkarmadığımız. Yaz gününde kışı, kış gününde de yine kışı yaşatan soğuk rüzgarlarımız var. Duş alınıp sokağa fırlamışçasına hasta olunası. Öksürüklerimiz var, ses kısıklıklarımız. Hayata biriktirdiğimiz balgamlarımız var, sökülüp atılmayan. Çatallı yollar. Takılıp düşüyoruz üzgün halimize. Yüzümüz düşüyor. Hiçbir fotoğrafta gülmüyor yüzlerimiz, yüzüm ellerimin arasında. Ellerimde kan, yüzüm kırmızı...

Affet, mutlu edemedim kendimi.

Yoksunuz kendimize, acisiz. Yarına dair içimizde taşıdığımız bi' mutlu an yok. Hep kendimizi kandırıyoruz kavis çize çize ömrümüzde. Üzerine tepemele doldurduğumuz, alalacele yan komşudan kapılıp gelinmiş mutluluklarımız yok. İnancımız yok bizim, inandığımız şeyler de çamurdan bir puta tapmak gibi. Yağmur yağıyor ve biz, tüm köy, aptal gibi kalıyoruz öylece. Put eridiğinde aslında ne kadar salak olduğumuzu anlıyoruz. Salağız evet. Bunu anlamak için de yağmurun yağmasını bekliyoruz. Çamurdan hayallerimiz var. Mevsim sonbahar. Üstelik bu şehire de her sabah yağmur yağıyor bana benim ne kadar salak olduğumu anlatmaya bayılırcasına. Çamur kalıyorum, çamurlanıyorum.

Affet, beceremedim yaşayabilmeyi.

Tadını çıkarmadım hiç. Üzerini örttüm hep korkuların... Şizofren yanımın üzerini örttüm içimdeki paranoyak bir kadınla. Bir gece tüm kadınlar öldü. Bölündüm. Güçlü imajım, gülen imajım, asla ödün vermediğim sabit sert duruşum. Yıkıldık işte. Yağmur yağdı, salaktım. Çamurdum. Ellerim de kanlıydı ve yüzüm kırmızıydı üstelik. ''Vakit tamam seni terkediyorum''lu şarkılar dinledim, söyledim. Bir bir terk ettiğim kadınlar vardı içimde zira. Nefret ettim.

Affet..İçimdeki tüm her şeyden nefret ettim...