Aslında hepimiz kendi küçük kafamızda yarattığımız küçük ve kimsesiz karakterleriz. Uyumluyuz söz gelimi, gece olunca kendimizi tüm diğer insanlardan soyutlayıp aslında hüzünlerimizi alırız koynumuza. Saçlarını okşayıp, gözü yaşlı masallar anlatırız. Mutlu sonu olmayan.
Hayatın Yeşilçam filmleri gibi olmadığını anladığımda çok küçüktüm. İyiler kazanmıyordu her zaman ve 'kazanmak' nedir henüz öğrenememiştim. Kötülere kâr kalanlar iyilerden çalınmıştı hep. Son gülen hep iyi olmuyordu benim masalımda, son ağlayan hep iyi oluyordu. İyi gülmek, çok gülmekse sadece Polyanna'nın kahraman oldugu masallardaydı. Giriş-gelişme-çözüm olayı farklılaşmış hep karışma-karışma-karışma olarak ilerliyordu. Başlangıçlarım bile karışıktı, buna çözüm bulmalıydım. Ama yeni bir karışım daha uydurmaktan öteye gitmedim. Bilerek yapmadım, gidemedim. Çok samimiyim, bana inanmalısın.
Dünyanın ne kadar hızlı döndüğünü fark edemiyordum ben de tüm insanlar gibi. Ancak bulutları izlediğimde dolunayın önünden salınarak geçtiklerini görünce dönebildiğini hissettim. Aslında sadece bulutlar ilerliyordu ve bu gecenin tek mutlululuğu buydu. Dışarıda bir şeyler oluyordu, insanlar ellerinde alışveriş poşetleri ile evlerine gidebiliyordu. Çocuk arabalı bir kadın markete girip yeşil elma alıyordu, mandalina mevsimi gelmişti. Hava soğuyordu, bu şehre sürekli yağmur yağıyordu ve ben hiçbir yağmurla arınamıyordum. Sorun da buradaydı. Arınamayışlarım, kendi karmaşalarımla buluşunca istenmedik bir insan oluyordum.
Sınırları vardır insanların. Bir şeylere göre çizdikleri. Dayanabilme kudretleri, dayanamama kudretsizlikleri, alışkanlıklar, düşünceler, felsefeler ve yıkılmayı bekleyen başka felsefeler. Düşüncede herkesin bir sınırı vardı. Misal alıp başımı gidemiyorum çok uzun zamandır. Neden? Sınırlarım varmış çünkü benim. Gözüm döndüğünde öldüremiyorum sinirlendiğim kişileri, geçmişimden kalanları. Neden? Çünkü sınırlarımız var hâlâ az biraz korkum ve insanlığım var içimde. Aslında ben hiç insan olmak da istemiyorum.
Bazen eksik düşünüyorum biliyorum, eksik düşünmeyi hiç düşünmemeye yeğlerdim inan bana. Sorun da şurada: artık düşünmemek gibi bi' faaliyetim yok. Eskisinden daha çok düşünüyorum ve hepsi eksik. Birleştiremiyorum. Böylesi daha kötü. Filmlere inanmak istiyorum, bir gün beynimi, hafızamı ve hayatımdaki her ögeyi sildirebilecegim bir anın olmasını diliyorum. Hepsi bu. Fazlasıyla yorgunum.