'Günlerden bir gün..' diye başlayan masalları hep sevmiştim. Şimdi düşündüğümde, hatırladığım bir masal yok aklımda annem ya da babam tarafından anlatılmış. Ama anımsadığım bir şey var, babam beni doğduğum eski evimizdeki o küçük soğuk odamdaki yatağıma yatırıp, yorganımı her yere iyice sıkıştırdıktan sonra 'Tulumba tatlılı rüyalar..' derdi. Aslında bunu hatırlamayacak kadar küçük olduğumu farkettim şu an. Ama çok net hatırlıyorum, o gece rüyamda 'tulumba' göreceğimi sanmıştım ve bunu çok garipsemiştim. Babamın o zaman bıyıkları vardı ve Orhan Gencebay'a benziyordu. Evimizde de Orhan Gencebay'ın bir kaseti üzerindeki fotoğrafla birlikte büfede duruyordu. Ben o fotoğrafa ne zaman dikkatimi versem ''Babaaaaaağğğğ'' diye ağlardım, onu babam sanıp. Hayal meyal anımsıyorum, babam işe gittiği zamanlarda gidip o resmin önünde ağladım. Şimdi kızıyorum anneme. Madem o kadar hüzünlenip ağlıyordum neden kaldırmadınız o fotoğrafı oradan yıllar boyu?
Anneannemin bahçesinde, kırmızı bi' tulumba vardı. Boyum tulumbadan çok az uzundu ve oradan su akan zamanları da hatırlıyorum hayal meyal. Hatta sesi bile ara ara kulaklarımda yankılanıyor, çok sinir bozucu ama komik bir sesi vardı. Ve o tulumba hakkında hatırladığım daha fazla şey, sonraki yıllarda hiç akmadığı ve süs olarak orada durduğuydu. Sonra kaldırmışlardı onu oradan. Keşke hep aksaymış.
Bu aralar kesik kesik çocukluğumdan sahneler geliyor gözümün önüne. Bunlardan daha fazlaları. Ne şapşal bir çocukmuşum diyorum, aslında bunları ne kadar fazla hatırlarsam o kadar çok beynime kazıyorum unutmam zorlaşıyor. O sebeple, ara ara annemle abimlerle ya da kuzenlerimle anıları yâd etmek pek keyifli oluyor. Hele ki, en son annem ve abimlerle Ankara'da o soğuk odada yaptığımız geçmiş muhabbeti çok fazla keyifliydi. Hepimiz uykusuzluktan şapşal olmuş, uzun süredir de bir araya gelmeyişimizden dolayı da sevinçli bi' halde o güne kadar ne kadar şey varsa kahkaha ata ata yeniden yaşamıştık. Unuttuğum birçok olay, hatta ilk duyduklarım bile olmuştu.
Babam, iş seyahatinden bir sepet dolusu çilek getirmişti. Sepeti de minikçik tatlı bir şeydi. Hemen hemen her ailede 'Biz seni cami avlusunda bulduk' diye kandırılan çocuk bizim ailede de bendim. Kaç yaşında olduğumu hatırlamıyorum ama 5 yaşında bile değilimdir. Ki yine hayal meyal hatırlıyorum bunu da. Dayım, o gün küçük çilek sepetini gösterip ''Biz seni bunun içinde cami avlusunda bulduk'' demişti. Sanırım, elle tutulan gözle görünen bir kanıt göstermesi beni bu duruma daha çok inandırdı. Gittikçe üzerime geliyordu, ben ağlayıp 'Hayırrrr' diye feryat ettikçe o keyiflenip, senaryosunu kuvvetlendiriyordu. Mutfaktaydık, çok net hatırlıyorum burayı. Ve annem, dayıma kızıyordu. ''Çocuk inanıyor yapma artık şaka olduğunu söyle'' dayım da anneme itiraz edip, benim ağlamamdan gaddarca haz alarak devam ediyordu. Zaten içimde kuşku var, annem bir yandan 'Yalan söylüyor sen bizim kızımızsın' diye teskin etmeye çalışıyor, bir yandan da dayım durmaksızın konuşuyordu. Ağlaya ağlaya odama gittim, elimdeki büyük siyah poşet nereden geldi hatırlamıyorum ama çekmecemdeki kıyafetlerimi gelişi güzel o kocaman poşete doldurup bir yandan da ağlıyordum. İşte bu sahneyi çok fazla net hatırlıyorum. Annem odama gelmişti ve beni öyle görünce kahkaha atmaya başlamıştı, ben de o anda 'Sonunda istedikleri oldu, evi terk ediyorum diye gülüyor işte' gibisinden bir şeyler düşünmüştüm. Annem ''Nereye gidiyorsun kızım?'' diye sorunca, kısacık boyumla, elimde siyah kocaman bir poşetle, görmesem de akmış sümüklerimle, kızarmış burnumla ve ağlamaktan bi' hale gelmiş gözlerimle bağırdım O'na; ''AİT OLDUĞUM YERE.!''
Demek ki ait olduğu yeri arayıp bulmak isteği çok küçüklükten kalma bir şeymiş bende. Hatta bunun uğruna siyah bir poşetle çekip gidebilme yürekliliği de bundan ileri geliyormuş. Şimdi o kadar cesaretli miyim bilmiyorum ama; 'kabulleniş'lerimin ötesinde içimde öyle bir dürtü olduğunu biliyorum...Galiba bu olayla birlikte beynimin bir köşesine yerleşti ve içimde bir yere, bir şeylere ait olma istediği hiçbir zaman bitmedi. Ya da bana ait olan bir şeyler. Daha güvenli ve daha çok içinde 'ben' olan bir şeyler...
Peki sonra n'oldu evi terk ettim mi? Hayır tabi ki, dayımın sepeti gösterip beni inandırması gibi daha somut şeylerle atağa geçmişti annem ve bana bebeklik kıyafetlerimi göstermişti ardından Kuran'a el basmıştı.
Ben inandım ve gökten üç elma düştü.. :)