04 Mart 2010

Her şeyi boş verdim kafası.

İşte bunu seviyorum bebeğim!

Belki 6 ay boyunca kullanmak zorunda olduğum ilaçlarım olabilir, midemi üşütmüş olabilirim, su içsem kusuyor olabilirim, birçok ders çalışmam gerekirken hiç çalışmıyor olabilirim. İlaçlarını aldın mı diye inatla soran anneme ''Ne ilacı yaaa'' deyip içimden ''Boşver gitsin be validem'' diyebilirim. İyi beslenmiyor olabilirim, sadece karnımı doyurmak ve daha keyifli sigara içmek için ağzımın içine birkaç parça lokma tıkıştırabilirim. Bilmem kaç gündür evden çıkmamış da olabilirim ve bu beni rahatsız etmeyebilir. Özlediğim insanları sırf dışarıya çıkmaya üşendiğim için eve çağırabilirim. 'Kahve içer misin?' diye sorup 'Evet içerim' cevabını alınca 'Sıcak su var, tabii içebilirsin aldıktan sonra' deyip kendime de bir kahve yapsın isterim, o kadar büyük boyutlarda çıkarcı olabilirim. Tüm gün koca bir hiç yapıp, gece yine erkenden uyuyup sabah yine erkenden kalkıp, ertesi gece yine erkenden yatıp ''Bugün Allah için n'aptın'' tarzı soruları kendime çevirip ''Bugün kendin için n'aptın?'' diye sorup pişkinlikle gülebilirim. Sonra ne kendim, ne allah ne de başka birisi için bir şey yapmadığım kafama dank edince, yataktaki uyuma pozisyonumu değiştirip en rahat kıvama gelebilirim. Yüz üstü yatıp, nefessiz kalabilecek kadar yorganın altına kafamı gömmektir kendisi.

Küçük küçük notlar tuttuğum not defterimi kaybedince hiç üzülmeyecek kadar umarsız olabilirim, belki çok önemliydi içindekiler. Ben ve saçma hayat çıkarımlarım. ''Aaa bir kuş konmuş badi parmağıma şalalalala'' tarzında kuşun ve benim kimsesizliğimi betimleyen öyle saçma salak bi' not defteri. İtiraf ediyorum çok dağınığım. Yazdıklarım sadece şu blogumsu şeyde bir arada durabiliyor, bu sebepten teknolojiye her daim methiyeler düzerim. Adımın baş harfinin tuşu kırılmış ve yeri boş olan bir laptoba sahip olabildiğime de şükrederim. Belki bence özel bi' harf olması kalbimi biraz kırabilir, başka bir tuş olsaydı keşke. Daha az kullandığım ya da hiç kullanmadığım, hatta kullanmak istemediğim..Immm örnek veriyorum ''G'' harfi. Sapasağlam duruyor üstelik, sinir bozucu çok bozucu. Hâlâ nette gördüğüm dokunmatik fosforlu klavyeyi düşünürüm, bu beni heyecanlandırır.


''Bu şarkı çok güzel, biraz daha burada kalalım mı?!''

Cansu'nun geçen akşam söylediği sitede önce eski dizilerden Sıdıka'yı bulup bayılana kadar izleyebilirim. Kehkehkeh gülebilirim, tam kendime kahve almaya giderken aynı anda hala gülerken babamla mutfak kapısında karşılabilirim. Aptalca gülen ve yavşak bi' suratla ''N'aber babacım!'' derken hala gülüyor olabilirim. Babamın aklının içini okuyabilirim, artık benden ve akıl sağlığımdan tamamen umudu kesmesini anlayabilirim. ''İyidir, senden naber kızım'' derken gözlerindeki dehşet ifadesi tüm mutfağı doldurabilir. Bilirim, içini kemiririm. Ama yine de bilirim ki ona göre beni ağlarken görmek değil de yavşakça gülerken görmek daha çok mutlu eder bizi. O sebeple dokunmaz, dokunmam, kahvemi alıp geri dönerim. O da mutfak masasında oturup sigara içerken bi' yandan kitabını okur.

Aynı sitede Şirinler'i gördüğümde sevinçten yatağın üzerine çıkıp zıplamak, kendi kendime yastık savaşı yapmak, yaparken de yastığın içinden kuş tüylerinin çıkmasını isterim. Ama yapmam, kalkıp zıplamaya üşenirim. Garip bi' şey şirinler izlemek, hani olmasa izlemesen de olur ama olduğunda da izlettirir kendisini bir şekilde. TV'de zaplarken karşına çıkarsa, durursun mutlaka. Aynı şey Tom ve Jerry için de geçerli. Yatağa girip bayılana kadar, bir daha görünce kusup hemen kanal değiştirebilecek kadar çok bölüm Şirinler izleyebilirim. Mesincırda Utku ile muhabbete sarmışken etkilerini görebilirim, beynim sulanabilir. Utku'ya uzun uzun Gargamel'in kalbinin ne kadar kötü olduğunu anlatabilirim.

Artık eskisinden daha çok küfür ediyor olabilirim. Buna etrafımdaki çoğu insan alışmış olabilir. Hatta garip biçimde ''Çok güzel küfür ediyosun sen yaa'' diye iltifat eden hemcinslerim kendileri etmeye çalışıp her şeyi mahvediyor olabilir, güler geçerim. Hiçbir şey Cansu'ya küfür etmek kadar eğlenceli olmayabilir. Ha bir de o tekerleme şeklinde ettiğim var ya! Hafif alkol sarmışken beni, bi' ben var benden içeri ki. Ama ama, bazen anlatamıyorum ki anlatmak istediğimi. Yani paragraf paragraf yazsam da veremem o duyguyu. Ama et bi' cümlelik küfür tamlaması. Oldu mu sana cuk?

Çekirdek, pijama ve sıcak su torbası ile bütünleşebilirim. Dudaklarım patlayana kadar çekirdek yerim ki kendisi sadece 1 ytliliktir. Bilerek az alırım/aldırırım. Çünkü 5ytllik olsa bile onu bitirmeden bırakamam. Anneme işkence olsun diye, ona da bırakırım çekirdek. Babam çekirdek sevmez o en çok badem sever. Yanında bitter çikolata.

Şimdi gidip annemin yanaklarını sıkacağım, evet evet. İçimden geldi. (Tırnaklarımı da kestim nasıl olsa, sakalı olduğu için çocuğunu öpemeyen baba gibi tırnakları uzun olunca annesinin yanaklarını sıkamayanım ben.) Ondan dün geceki çekirdek maratonu için özür dilemeliyim. Çünkü esir alınmış gibiydi ve ben onu kurtaramadım. Kader ağlarını örüyor ve kahvem bitiyor Karolin! Ayrıca bir fotoşopum bile yok, en çok lazım olduğu anda. Ben kime gülümseyeyim şimdi?