23 Nisan 2010

23 Nisan ve anlamı kalmayan anlamı.

Aslında yazmayacaktım ama baktım ellerim titriyor düşündükçe ve sinirimi hiçbir şeyden çıkaramıyorum. Uyandığımdan beri huzursuzum, bugünün 23 Nisan olması ve çocuklara armağan edilmesi sadece Atatürk varken anlamlıydı, şimdi tüm anlamlarıyla çelişiyor yaşananlar.

Ahlaki vicdan, din vicdanı, insanlık vicdanı, sosyal vicdan bunların hepsinin esamesinin bile okumadığı bir olaydır Siir'te yaşananlar. Bilmeyenler için özet geçebilirim midem bulanarak. 14 ve 16 yaşlarında iki kız kardeşin, iki yıl boyunca şehirde birçok adam tarafından tecavüze uğraması ve bu adamların içinde 'hacı dedeler', polis, esnaf, okul müdür yardımcısı gibi bir çok rezil insanın olması mevzusu. Kızların verdiği 100 isimden birçoğu tutuklandı. Sadece bu değil midemi bulandıran, tüm bu olayların gizli bir biçimde halledilmeye çalışılması, 'aman şehrin adı kötüye çıkmasın' mantığıyla medyaya geç yansıması ve hemen ardından basın yasağı getirilmesi. İnternette de geçerli değil ya bu yasak! Hadi bunu geçelim, neden yasak? Birileri ahlak ve akıl dışı onca eylemi yapacak, aman yüzleri kızarmasın diye kol kanat gerilecek bi' de. Hadi yaa?!

Ntv'nin internet sitesinde okuduğum haberde çok acayip bi' ayrıntı vardı. Galiba benim canımı en çok o yaktı. Alıntılıyorum;

''İki kardeş, çok yoksul bir ailenin çocukları. Babaları Mithat T., çarşıda hamal. En küçüğü sekiz aylık yedi kardeşler. Abla S., 5’inci sınıftayken tecavüze uğradı. Korkudan sesini çıkaramadı. Esnaf arasında kulaktan kulağa yayılan durumuyla birlikte tacizci ve tecavüzcü sayısı arttı. Hiçbir talebe “hayır” diyecek gücü olmadı. 3 ile 5 TL arasında değişen para, çikolata, şeker ya da çubuk kraker karşılığında erkeklerle birlikte oldu. Kiminin bakkalı, kiminin dükkanının arka tarafına götürüldü. Geçen yıl okulu bırakmak zorunda kaldı. Esnaf, H. büyüdükçe ona da ablasına baktığı gibi bakmaya, aynı taleplerde bulunmaya başladı. Okulun müdür yardımcısı Fahrettin Kuzu da geri kalmadı. H.’yi, sıkıştırmaya, tehdit etmeye başladı. H., Kuzu’nun tacizlerinden bıkınca çareyi rehberlik öğretmeniyle konuşmakta buldu ve Siirt’te bilinip de görmezden gelinen gerçekler açığa çıktı.''

Çünkü hepsi onlar yoksul olduğu içindi.

Çünkü bu ülkede fakir olmak bir yerde susmak ve boynunu eğmek zorunda olmaktı 'kimilerine göre.' Hakkını arayamamaktı. Çünkü fakir insan sesini yükseltemezdi ve yükselttiği anda kimse ona inanmazdı, çünkü fakirdi bir kere o! Koskocaaa(!) şehir eşrafına iftira atabilirdi. Çünkü fakirdi dedim ya...Tecavüze uğradığı için okulunu bırakmak zorunda olandı fakir olan. Okula gönderilmeyen kız çocuğuydu, 15'inde evlendirilip 16'sında anne olmaktı. Kendi çocuğuyla beraber barbi bebekleriyle oynamak zorunda kalmaktı.

Ve fakir olmamak, fakir gördüğün yerde tecavüz edebilme hakkını veriyordu herkese. O şehirdeki adamlar, okul müdürü yardımcısı ve devlet. Evet evet devlet!

Kimsenin haberi olmadan bir yerlerde yine küçük kızlara tecavüz edilecek. Belki o çocuk o kadar küçük olacak ki 'tecavüz edilmenin' ne olduğunu bile bilmeyecek, oyun sanacak hatta. Sonra başka bir çocuğa, belki aynı çocuğa, şeker karşılığında...Çünkü doyurulması mümkün olmayan açlıkları var. ''Din'' kisvesi altında sadece karanlık bakışlarla oluşturulan 'baskılar' var. Güldünya* var hâlâ aklımda, hani abisi tarafından namus cinayetine kurban giden.. Hadi durup kıyaslayalım, abisi tarafından namus için öldürülen kız/kızlar ve tecavüze uğrayan diğer kızlar. Hangi namustur bu? Kendi namus anlayışıyla çelişebilen anlayışları var onların ve ''insanlık'' dediğimiz o yüce kavram tüm bu çelişmelerin arasında anlamsız kalıyor...

Tüm bunların olmadığı bir ülkede 23 Nisan kutlamak isterdim, egemenliğimin ve çocukluğumun tecavüze uğramadığı bir ülkede..Lakin orada değilim, değiliz..

*Ve Güldünya'yı anmışken...Şu şarkı dinlenmeli. Mekanın cennet olsun bir kere daha..Sen gittin ama her şey yine aynı..Her şey yine iğrenç..