14 Nisan 2010

'Her işin adamı' Osman Amca...

İnsan Manzaraları bölümünde saygı ile işlenmesi gereken babacan bir adamdır Osman Amca...Küçük ve içi eski olan her şeyle dolu bir anahtarcı dükkanına sahiptir. Apartmanımızın hemen altında olan bu dükkandan bakar dünyaya. Küçüktür dükkan; ama büyüktür bu adam benim gözümde hep. 'Anahtarcı' kimliğinin ardında, bir amcanın elinden gelebilecek her şeyi yapar. Bisiklet, kapı zili, televizyon tamir ettiğine, balkon demiri ve korniş taktığına, çocuklarla oyun oynadığına, sıhhi tesisattan anladığına şahit olmuşluğum vardır. Ki eminim göremediklerim de vardır.

Bazı sabahlar pencereden bakarken rastlaştığım tüm zamanlarda O'nu, evimin hemen karşısında olan çam ağaçlarına susam serperken görürüm. Kuşları düşünür Osman Amca, diğer tüm insanları düşündüğü gibi. Kışları, kar yağdığında da ağaçların dallarına ekmekleri büyük parçalar halinde takarak gönlümü pratik zekasıyla bir kere daha fethetmişti. Mahallenin kedilerini şımartan da odur kanımca. Neden evimin etrafında daha çok kedi olduğunu, onun sitemsi yapıda olan üç blokluk apartmanımız etrafının bilumum yerlerine yiyecek koyarken gördüğümde anladım.

Seveni boldur Osman Amca'nın. Hep dükkanının içinde en az bir misafiri vardır, oturup uzun saatlerce orada ne konuşurlar diye merak ederim. Orada olmak isterim, ondan daha çok şey dinlemek isterim. Çocuklarla da çok iyi anlaşır. Hatta bazı anneler kapının önünde oynayan çocuklarını Osman Amca'ya emanet eder. ''Osman Abi çocuk burada, göz kulak oluversen ben de şuraya kadar gidip geleyim'' derler. 'Hayır' demez hiç, çünkü sever çocukları; çocuklar da O'nu tabii. Bir keresinde ip atlayan çocuklarla ip çevirdiğini görmüştüm, sonra yine bir çocuğun dört tekerlekli bisikletinin arka iki tekerini söktükten sonra çocuğa kapının önünde 'iki tekerlekli bisiklet' sürmesini öğretiyordu. Arkasından tutarmış gibi yaparak ama tutmayarak. Çünkü korkuyordu çocuk, düşmekten. Osman Amca da 'ben tutuyorum korkma, korkma, hadi olacak' diyordu. Sonra çocuğu bıraktı ve peşinden gitmedi. Çocuk artık iki tekerlekli bisiklet sürebiliyordu. Bu kadar kısa ama anlamlı bir andı. Yani o çocuk için, bundan bilmemkaç yıl sonra 'ilk defa iki tekerlekli bisiklet' sürdüğü anı hatırlayacak ve o anın içinde Osman Amca olacaktı. Çünkü bir çocuk için dört tekerlekli bisikletten, iki tekerliye geçiş her zaman önemlidir. (Kendiminkini hatırlayıp, gülümsüyorum...)

Anahtarcı- çilingirci kimliğinden mütevellit, bu eve taşındığımdan bu yana asla 'Ya anahtarımı unutursam? Dışarıda kalırsam?' telaşım olmadı. Çünkü ben ne zaman kapıda kalsam, hemen Osman Amca'ya inip ''Osmaaan Amcaaağğğ kapıda kaldım da ben, bi' açsan iki dakika yav'' derip açtırırım. Bu güveni yaşamak kadar da güzel bi' şey yok benim için. En çok görmeyi sevdiğim manzara, O'nun başka evlere çilingir için gitmeden hemen önceki hali. Kapıda kalmış biri panik halinde dükkanın önüne gelir, ya arabayla ya da yürüyerek. Osman Amca'yı alır gider. Gitmeden önce tamir çantasını içeriden alıp, önce dışarıya çıkar sonra çantayı yere bırakıp, dükkanın kapısını kitler. İşte tam hayran olunası nokta şurada başlar: Osman Amca yere eğilip çantasını alır ve yanındaki mağdur kişi ile yürümeye başlar. Ama bu yere eğiliş, kalkış, yürüyüş bende hep 'süper kahraman'lığı çağrıştırır. Clark Kent karizması vardır o eylemlerde bence. ''Günü kurtaran adam'' olur o mağdurun ve benim gözümde.

Henüz benim O'nu tanıyalı iki yıl kadar olmamışken -çünkü bu evde oturmuyordum- ailevi hukukumuzun çok eskiye dayandığını öğrendiğimde anlamıştım bu amcanın neden ayrı bir babacanlığı olduğunu bana karşı. İşbu hukuk, daha çok Osman Amcanın dedeme karşı olan sevgisi, saygısı olunca belki beni ona daha çok yaklaştırdı. Dedemin vefat ettiğini öğrendiğim sabah, şok olmuş vaziyette evden çıkıp gideceğim yönü şaşırdığımda görmüştüm onu karşımda. Nereden nasıl duydu bilmiyorum ama bence halimizden sezmişti. Hiç konuşmadık o sabah, bi' şey diyemeden sadece gözlerimizle konuşarak geçip gittim yanından. Dedemin hastalığı ağırlaştıktan sonra, sürekli konuşurduk O'nunla dükkanının önündeki sandalyede. Evden çıkarken gördüğümde 'dedeme gidiyorum' derdim. Selam iletir, selam getirirdim. Dedem Osman Amca için hep "Çok çalışkan adam" derdi. Osman Amca beni eve gelirken gördüğünde hemen kapıya çıkar, dedemi sorardı. Konuşurduk uzun uzun, teselli verirdi. Ki hep iyi gelirdi bu konuşmalar bana. 'Ölmekten' bahsederdi bazı bazı, sonra ahiretten. Yaşamaktan, hayattan, olması gerekenden. İnsandan konuşurdu...Ama dikta eder gibi anlatmazdı, o kadar iyi anlatırdı ki.

Şimdi O'nu ne zaman görsem, dedem gelir aklıma. Belki -çok yaşlı olmasa bile- 'dede' kisvesinde durduğu içindir ömrümde. Yine bazı bazı dedemi konuşup, anarız. Hep iyi şeyler söyler dedem hakkında, renkli gözleri parlar gözleri dolunca. Belki biraz kafam karışır, canım acır, dedemi özlerim; ama sonra bilirim ki -umut ederim ki- iyidir dedem şimdi..İyi adamdı o..Osman Amca da iyidir, en az dedem kadar...