18 Nisan 2010

Ispanak yemeği.

Kuzen Ufuk ile eski evimize doğru gidiyoruz. Üstümde mor montum var ve hava sıcak bunalmışım. 'Keşke bunu giymeseydim' diyorum kendi kendime. Eski eve neden gittiğimizi bilmiyorum, apartmana girip asansöre biniyoruz. Asansör değişmiş, çok eski. Yukarı çıkmaya başlıyoruz ışıklar yanıp sönüyor. ''Aha kalacağız galiba'' diyorum. Kuzenim pis pis sırıtıyor. ''N'oluyor be neden gülüyorsun?'' diyorum cevap yok. Sonra asansör durmuyor, aşağıya iniyor, yukarı çıkıyor. Midem bulanıyor aşağı inip çıkmaktan. Sonra kaçıncı kattayız diye bakıyorum 375 yazıyor. Bunalmışım. Bi' bakıyorum üstümde siyah montum var. Seviniyorum bi' an ama sonra şaşırıyorum. Asansör duruyor aniden, kalıyoruz korkuyorum. Abimi arıyorum hemen. 'Gel bizi kurtar' diye. Abim geliyor, dışarıda çok gürültü var kavga gibi. Abim kötü adamlarla dövüşüyormuş. Ağlıyorum. Sonra asansör yeniden yukarı çıkmaya başlıyor. 487 galiba, çatı gibi bi' yerdeyiz. Kuzenim yanımda yok. Bir sürü çingene var, darbuka çalıp göbek atıyorlar; ama ben hiç eğlenmiyorum. Duvarın kenarında ayaklarımın üstünde duruyorum ve aşağısı uçurum. Üzerinde durduğum duvar kenarı sallanıyor, karşıya geçersem düşeceğim diye korkuyorum. Tuvalete gitmem lazım ama tuvalet karşıda, bacağımı atıyorum düşeceğim sanki. Bir edebiyatçının şiiri geliyor aklıma aniden, eğer şiirin hepsini hatırlarsam kurtulacağım gibime geliyor. Hatırlayamıyorum. Çingeneler beni alıkoymuş, abim hâlâ beni kurtarmaya çalışıyor. Sonra karşıya geçiyorum, çatının kapısından abimin gölgesini görüyorum. Acayip mutluyum, ''Kurtuldum'' diyorum. Çingeneler ''Abin ne kadar yakışıklıymış'' diyorlar. Sonra bir çingene elinde bir tabak ıspanak yemeği ile geliyor. Tüm kavga bitmiş, o ıspanağı yiyince barışacakmışız. İçimden diyorum ''Öff ama bu ıspanak çok pis görünüyor, kim bilir nasıl yapmışlardır. Ben bunu yiyemem ki!''

Sonra uyandım.