23 Nisan 2010

Sezaryen bebek.

Hastane ortamındayım, iki hemşire var. Birinin elinde test sonuçları gibi bi' şey.

''Çocuk 7 aylık olmuş, sezaryen yapmamız gerek'' diyor. Afallıyorum. ''Ama ben normal doğum yapmak istiyordum'' diyorum. Hemşirenin birisi dalga geçer gibi gülüyor. ''Sezaryen daha kolay, hiçbir şey hissetmiyorsun bile'' diyor. ''Hayır!'' diyorum ''Benim bir arkadaşım sezaryen oldu, doğumdan sonra yürüyemedi bile, ben normal doğurmak istiyorum!'' diye kızıyorum. Anaç olan hemşire, normal doğumun mümkün olmadığını söylüyor. ''Saçmalamayın! 7 aylık çocuk mu doğurulur? Neresi mümkün değil bunun?'' diyorum. Diğer hemşire yine dalga geçer gibi ''Altı üstü bir yara olacak, o da üç dört gün sonra kapanacak. Yara olacak orası çizgi gibi. O yarayı çekip alacaksın.''

Başka bi' sahneye geçiyoruz. Narkoz verecekler diye bekliyorum ayakta. Kafamı çeviriyorum, hemşirenin kucağında bebek var. Galiba erkek bebek. Ve benim çocuğum. Bebek bana bakıp gülüyor; ama kocaman bi' şey yani normalinde 7 aylık falan. Nasıl tatlı gülüyor ama. Hemşirenin kucağında oturuyor hiç yeni doğmuş gibi değil. Ama içimde hâlâ doğuma girecekmişim gibi bir his var. Doğurmamışım henüz bana göre. Telaşlıyım.

Annemi aramışlar, annem panik içinde geliyor. Bebeği görüp dışarı çıkıyor. Sonra elinde bir tabak yayla çorbasıyla geri geliyor. İçine ekmek doğramış. Bebeğe yedirecekmiş, ''Anne küçücük bebeye yayla çorbası mı yedireceksin, ekmekleri de kocaman doğramışsın içine'' deyip kızıyorum. Annem alınıyor.

Uyandım. Salak gibiydim.