Fazlaca sakin gün, günler... Hani çölün ortasında kalmış da hiç rüzgar esmezmiş gibi, esmemesi de rahatsız etmezmiş gibi. Tüm dünya sanki uyurken Tanrı tarafından slovmoğşın moda alınmış, öyle de unutulmuş, süregelen her gün öyle gidiyor. Kimse bir dur demiyor bu gidişe ya da hiç kimse hızlanmak için bi' şey yapmıyor. Herkes aslında halinden o kadar memnun ki, içte dışta sağda solda her şey sakin...Bu dünyada daha önce hiç savaşlar olmamış gibi. Hiç araba kazalarına, grizu patlamalarına, şiddetli duygu travmlarına şahit olmamışız gibi. Biraz neşesizce, ama iç huzurun önemini kavramış insanlar gibiyiz hepimiz. Ruhlarımız bir yere mi varmış da ermiş gibiyiz, yoksa ruhlarımızı bir yerlerde unutmuş/kaybetmiş ya da paketleyip bilmediğimiz adreslere mi göndermişiz de böyleyiz bilmiyorum. Benim sakinliğimden her şeyin etkilenmesini seviyorum. Kocaman bir gölde, suya taş atsan halkalar oluşturmayacak kadar kayıtsız kalmak taşa ve taş atana garip bir hal ama iyidir. Severim bunu ben.
Dün, bugün yağmur yağdı hep. Yarın da yağacak, hissediyorum. Aslında tüm bunların sebebi, bu yağmurlar. Öyle güzel arındırıyor ki bizi kirlendiğimiz ve kirleneceğimiz her şeyden. Ki Karadeniz'in yağmuru sanki daha bir başka temizliyor bizi, hiçbir yağmur böyle güzel yağmayı beceremezmiş gibi. Hava aydınlıkken, yani gökyüzü masmaviyken, iri yağmur kütlelerinin çok fena bir hızla yeryüzüne düşüşünü görmek/duymak bir mucize. İnsana var olduğunu ve bu dünyada hâlâ iyi şeyler olduğunu hatırlatabilen tek şey gibi. Sonra bir şarkı tutup, yatağa girince perdenin aralanmış kısmından dışarıyı yorgun ve sakin gözlerle izleyedururken o şiddetli sesi duymuyor olsak bile, o sesi en içimizde hissedebilmek daha başka bir şey. Gözlerini kapatınca insan, gözyaşları daha hızlı düşer yanlara doğru...Ve sakince ağlıyor olmak, aslında bunun hiçbir sebebinin olması; sadece yağmurla birlikte daha çok arınmak isteyişten geliyor. Ardından gelen sakin bir uyku...Rüyada bile her şey çok sakin; rüyada görülen deniz ve deniz kenarında öylece durup saçları uçuşurken kendini görmek; sakinliğin bilinçaltına kazınması demek. Bunu özümsemek...
Çok uzun süredir hiçbir uykudan dinç ve huzurlu kalkamazken, sonunda bunu başarmak bugünün en büyük hediyesi. Aynı sakinlikte, içte hiçbir fırtına olmaksızın pencereyi sonuna kadar açıp hâlâ ıslak yeryüzüne 'Günaydınlar' sunmak ve karşıdaki ağacın kupkuruyken 1 hafta içinde yemyeşil yapraklarını bir bir üzerine giydiğini fark etmekse yeni çıkarımlar oluşturma sebebi. Bir mucizeye daha tanık olmaksa paha biçilemez bir gerçek. Yine bahar gelir, yine yaz gelir ve yeniden yeşillenir ağaçlarım...Kuru dalları kesip yakacak yapmaktansa sabırla beklemek, sessizce beklemek, kuru dalların kırılma olasılığı daha çokken; kendini seni kıracak olan her şeyden sakınmak -kendinden bile- ve sonrasında yeniden en kurumuş yürekleri kıskandıracak kadar mükemmel bir yeşille heybetli ve bir o kadar göz alıcı halde dünyayı selamlamak. Bu bir toparlanma hikayesi...
Hiçbir şeyin can acıtmaması hâli, acıya ve olacak olan her şeye duyarsızlaşmaya ulaşmak bir yerde kısmi his felci olsa bile bir süre böyle idare edilebilir. Hem çok şey hissedip, hem de hiçbir şey hissetmiyor olmak kendi içinde büyük bir anaforken, dünya daha sessiz; kararsız ve hep yavaş...
Hep elim çenemde bir şey düşünüyor gibi göründüğüme bakma. Boşluğa daldırdığım gözlerimde bir anlam yoksa, konuşmaya teşebbüs ettiğimde sesim çıkmıyor ama bu beni rahatsız etmiyorsa; adımlarım yavaş, saçlarım dağınık ve ayaklarıma çorap giymeyi unutup ''Neden üşüyorum?'' diye sorabiliyorsam kendi kendime, başka insanlarla konuşmak ve bir şeyler anlatabilmek elzem geliyorsa bana ve çalan hiçbir telefonu açmıyorsam bundan sebep, bir zamanlar konuştuğum/yazdığım onca şeye inanamıyorsam, enerjime hayran kalıyorsam... Aslında çok mutsuz olduğumdandır ve buna alıştığımdan...