-Gergindim acayip. Yatağa bağdaş kurdum, klasik müzik açtım. Durup kendi meditasyonlarımdan birisini yapıyorum ki kendisi çok saçmadır anlatmayacağım. Hava serinlemiş, yağmur fısıldıyor. Ortamda yağmur kokusu, sakinleşir gibiyim ''Her şey iyi olacak'' kafasında cesaretleniyorum. İyiyim, hoşum derken dışarıdan tok bir ses geliyor: ''Halı kenarlarına, battaniye kenarlarına itinayla overlok çekilir. Overlokçu.'' Sinirden aşağıya inip kendime overlok yaptırasım geliyor. Meditasyon, rahatlama falan hikaye. Hayatta bir gerçek varsa o da overloktur. 'İtina' ile yapılır üstelik, yabana atmayınız.
-İsmi 'Esra' olup da ''Esrarengiz'' diye mail hesabı alanların, mesincır iletilerinde esrarengiz yazanların koordinatlarını tek tek tespit edip, gece onlar uyurken bir çuvala koyup kaçırarak çok esrarengiz bir ormana bırakan gizli bir örgüt kursak ya?
-Bunaltı: Dizi müptelası annenin izlediği diziyi mutlaka ama mutlaka anlatma isteği ve anlatırken yaşaması. Ali kim? İlkay kim? Rauf kim? Noluyo beee!! Hayır kıramıyorsun da kadını öyle hevesli, heyecanlı, gözler pörtlemiş biçimde anlatırken. Dinleyip anlam vermeye çalışıyorsun. Olayları da tam bağlayamıyor birbirine, sezon finali şokundan kafası olmuş binbeşyüz zaar. Canımbenimya. Üzülmüş bi' de, kızın birisi intihar etti diye.
-Mutluluk: Sürekli yemek siparişi verdiğiniz dürümcünün adresinizi ezberlemesi. Adresi söylemeye başladıktan çok az bir kelime sonrasında 'Üçüncü kat di mi abla?' diye sözünü kesmesi. Başka türlü sözüm kesilse fena içerler tepki gösteririm de. Bu iyimiş meğersem.
-Feysbukta karışık albümlerin adını inatla 'Oradan buradan şuradan' koyanların gasp ve darp edilme ihtimali, yine aynı inatla 'Ortaya Karışık' adını verenlerden %43,2 daha çokmuş. (Kaynak: Kıçım Ansiklopedisi)
-İş için şehir dışında olan pek sevgili babamla telefonda konuşurken ''Babacım gelirken bana vuvuzela alsana oralarda vardır yeeaa'' dedim, ''Tünele giriyorum kızım sonra ararım'' dedi, suratıma kapattı. Geriye aradım, ''Ben şakacı değilim sen çok şakacısın ve ben vuvuzela istiyorum'' diyecektim. Açmadı telefonu. Mesaj atıp ''Bana vuvuzela almadan bu eve gelme'' diyesim geldi ama çok saygılıyımdır, demedim öyle bi' şey. Belki birazdan derim, hiiç emin değilim. Söz veremem.
-Şimdi hani Pazar günü o sınav var ya, ben de gireceğim bilmemkaçıncı defa. Hani o sınav var ya adı falan değişti, daha çok soru falan var. İşte o sınav var ya, o sınava tüküreyim ben!! Stres halinden kaşımın yanında sivilce çıktı, gözüm kadar. Saçlarım dökülüyor, saçma salak rüyalar görüyorum. Ben bir soru şıkkıymışım mesela, birileri beni yuvarlak içine alıyor. Artık telefonla, mesajla falan 'başarılar' dilenmeye başlandı. Yarın akşam yedi düvel akraba arar, artık her yıl aynı anları onlara yaşattığım için utanır oldum. İnsanlara beni aramak gibi bir misyon yüklüyorum her sene 'Başarılar canımcım, heyecan yapma bık bık bık' diye. Belki bu yıl kazansam bile, sırf alışkanlıklarından seneye bir daha arayacaklar 'Başarılar' dilemek için. Hayır o kadar iyi şey diliyorsunuz, başardığım yok. Başardığımı beğendiğim yok. Sorun sizin dileklerinizde mi yoksa benim her sınavda elimi ayağıma, ayağımı aklıma, aklımı heyecanıma karıştırdığımdan mı bilemedim? Söz veriyorum, bu yıl sırf bir dahaki yıl yine beni aramak durumunda kalmayasınız diye en boktan üniversite ve en boktan bölümleri dahi tercih edeceğim. Siz de kurtulun, ben de kurtulayım. Yaş oldu 21, artık oha ama di mi? O değil de, sınava gireceğim okul yine bi' hayli uzak, şehrin göbeğinde oturuyorum etrafımda vesaitisiz gidebileceğim 8-10 okul varken bana bunu yapıyorsun ya YÖK, yatacak yerin yok!!
Ben çürük bir düzeneğin üzerindeyim.
Neyin beni beklediğini bilmemekteyim.
Her yerde bilinmezlik var..''