Dalgınım çok. Elimdeki gazeteyi ekmekliğe koymaya çalışıyorum. Bulaşık makinesindan boş bardak alacakken buzdolabını açıp uzun uzun bakıyorum. Bazen o anda ne yapıyorsam, durup ne yaptığıma bakıyorum; anlam veremiyorum. Konuşurken neyi anlattığımı unuttuğum anlarım oluyor. En çok elimdeki kahve bardağını kaybedince sinirleniyorum. Tüm bu kendini kaybedişler evrenin 'kendine gel' deme şekli gibiymiş sanki. Dalgınım dedim ya, gelmeyin üstüme.
Çoğu zaman yorgun uyanıyorum. Çenem acıyor oluyor genelde. Sanırım dişlerimi çok sıkıyorum uyurken. Pencerelerim aylardır hiç kapanmadı, bugün hava serinledi ve uyurken zaten ağrıyan belime rüzgar yedim. Evimizin neşesi Bengay bile fayda etmedi. Sanırım kendime hiç iyi bakmıyorum.
Ev demişken, evde garip bi' huzursuzluk var. Sanırım gideceğimden olsa gerek. Okul hakkında ilk günlerde çok konuşurken, artık konu açılınca hepimiz susuyoruz. Hatta konuyu açan bile susuyor ve 'ben yapmadım o yaptı' tavrında oluyor. Sonra aramızdan bir kahraman konuyu değiştiriyor ve hepimiz derin nefes alıyoruz. Hepimiz bir şeyleri görmezden gelmeyi beceriyoruz. Ya da ben her adımımı çok ince düşünmeye çalışırken kendimi bunaltıyorum. Her şeyi saati saatine planlama, sıralama ve not alma huyum var. Sanırım bu kadar çok didikleyip düşünürken yoruluyorum. Her şeyin kendiliğinden olmasına tahammülüm yok, mutlaka karışacağım. Bu huyum geçti sanıyorduk, mutluyduk oysa...