09 Mayıs 2016

Kediyle kedi olma bırak.

Nereden başlamam gerektiğini bilmediğimde, en baştan başlarım.

Sabaha karşı beş. Kendimi uyku aralarında hep aynı pencerenin önünde durup sigara içerken yakalıyorum. Sokak lambası fotoselli, bi’ kedi geçiyor. Lamba yanıyor. Kediye “Pişşşt” diyorum, dönüp yukarı bakıyor, bakıyor. Mal gibi sadece bakıyor. Eve çağırıp iki lafın belini kırasım var. Mesela niye hep aynı saatlerde buradayım, bu işi tatlılıkla çözelim. Ama çözemiyoruz. “Salak yemin ediyorum gerizekalı bu kız” der gibi ağır ağır başını çevirip gidiyor çünkü. Bu saatte yapmam gereken son şey, bi’ kediye sinirlenip pencereden bağıra bağıra küfür etmek. “Kediyle kedi olma bırak” diye diye sakinleştiriyorum kendimi. Ama biraz incindim, kabul ediyorum. En çok da şu saatte bi' kediden medet ummaya sinirlendim. 

Playlistten bu şarkı çalmaya başladı sonra. Sözlerini hatırlıyorum, vazgeçilen hayaller vesaire…Sonraki kendini hırpalama seansının konseptini de belirliyor şarkı. Bakma melodisinin ve vokalinin muazzam yumuşaklıkta olmasına, durduk yere insanın ağzına sıçanlardan. Şu an bunları düşünmektense, bi’ kediye sinirlenmek bence akıl sağlığımız açısından daha hayırlı deyip gözlerimle kediyi arıyorum. Daha önceki gecelerde, pencereden kedilere beyaz peynir falan attığımda iştahla yediklerine şahit olmuştum, gidip dolaptan peynir alıp aşağıya atıyorum. Belki kokusuna gelir diye. Gelmiyor orospu çocuğu. O gelmedikçe bana sinir basıyor, psikolojide buna öfkenin yön değiştirmesi deniyor. Çünkü en çok da sabahın bu saatinde burada olmaya kızgınım, uyandığımda beyin kıvrımlarımın en minik noktasına dahi yapışmış bu kırgınlığa kızgınım, artık spontane yaşayacağım diye iyice sıçıp batırmama kızgınım; söz verdiğim hiçbir şeyi yapmadığım için, tüm bu hengamede kendime bu kadar acımasız davrandığım için ve Monica'ya hayallerinden vazgeçtiği için. Ve kendime, şarkıdaki kadına çok benzediğim için.

Sokak lambası yanıyor. Bir kedi ağır ağır yürüyor. Pencerenin kenarındaki peynir tabağını alıp “Pişşşt!” diye sesleniyorum, yukarı bakıyor. Peyniri atıyorum. Koşa koşa kaçıyor. O kaçış bütün hayatımı özetliyor.

Dişlerimi sıkarak fısıldıyorum:

-Sen de siktir git!