12 Ağustos 2016

Kendi hızıma yetişemiyorum.

Ben o viraj alma işlerini pek beceremiyorum. Her deneyişimde ölümlü kaza. Ama biliyorum en küçük bi’ reaksiyonum bile ilerleyen zamanlarda ‘dönüm noktası’ efekti yaşatıyor. Sanırım şu aralar seri biçimde dönüm noktası yaşıyorum, hissediyorum.. Evet öyle!

Mantık sistemi çöktü. Tanımlanamayan bi’ cismin etkisi altındayım. Neptün mü geri çekildi, Ay’da mı türlü sıkıntılar var, yoksa henüz bilimadamları dünyanın hızını 000,01 km/h arttığının farkında değil mi? Bence öyle! Tüm bu kargaşaya başka bir türlü açıklama getiremiyorum. Üstelik Ağustos ayı bitmemeye yemin etmiş de sonsuza dek burada sıkışacakmışız gibi. Mantık çöktü demiştim az önce, beni dinlemediğiniz çok belli.

Üzerine düşünmeyeceğime dair kendime ve yakın çevreme söz verdiğim her şey gündemime oturuyor. Bunu aşmak günler hatta haftalar bile alabiliyor. Suni gündemler dahi yaratıyorum ama yok. ‘Normal şartlar altında’ çözüme kavuşması gereken her problem uzuyor da uzuyor. Sanırım hiçbir şey normal şartında değil. Üstelik imdat kolu bozulmuş, yangın merdiveni ahşaptan ve tatbikat nedir bilmiyoruz. Hiçbirisi yetmiyormuş gibi, nadir zamanlarda ağrıyan başım kendi periyodunu oluşturdu. Güçlü kalamıyorum.

Yetişkin bi’ insanın göğüs kafesinde sağda ve solda 12′şer olmak üzere 24 kemik varmış. Sol kafesteki kemiklerimin iki tanesinin kırılmasa bile kesinlikle iyi bi’ incindiğine yemin edebilirim. Oradaki ağrıyı başka türlü betimleyemiyorum. Yer yer 4-5 kemiğe de sıçrayabiliyor bu ağrı, en çok sabah uyanınca. Hele önceki gece yine viraj diye diye ortalarda dolanıp, pek de beceremediğimi kabullenince etkisi artıyor. Uyanınca içli içli şarkı falan söylüyorum o sabahlarda, hâlâ sarhoş. Sonra ‘‘Tanrım ben böyle uyanmayı hakedecek ne yaptım?’‘ diye cevabının gelmeyeceğini bildiğim sorular soruyorum. Soru sormak yaşam biçimimse ızdırabını skeyim gelmeyen cevapların, böyle yaşamın. Ve tabii öyle sabahların.

Kendi hızıma yetişemiyorum. Bu zaman zaman olur, sonra durulurdu. Ya da ‘‘Biraz sakin olmalısın’‘ telkinleri mutlaka işe yarardı. Şimdi telkin yöntemini etkili kullanabilmek için önce kendimin ardından koşup, yetişip omzumdan tutup ‘‘Hele bi’ otur soluklan canım’‘ demem gerekiyor. Kendimi yakalama niyetiyle birkaç adım gidiyorum, dizlerimin bağı çözülüyor. Bi’ kaldırıma çöküyorum. Sigara yakıp, ağlıyorum. Geçen gece ambulansı arayıp ‘‘Beni buradan alın’‘ demeyi bile düşündüm.

Bu kadar anlatınca da bi’ bok olmadı. Duşa gireyim madem.