Dağınık ofis masalarından, sakin ve sarı yapraklı park banklarına... Klavyeyi piyano tuşları gibi kullanabiliyorum. Saatlerdir yazıyorum belki, şimdi sıra kendimde.
Sana mutlu bir sabah anlatayım. Alarmdan önce uyanmakla başlayan. Gece biraz sıkkın uyumuşum ama sabah kalkınca eser yok o histen. Uyku her zaman bildiğim en güzel çare. Bu defa da yine. Sonra gazeteye geç kalma opsiyonumu kullandım. Yolu uzattım, sevdiğim o parktan geçtim. Oturup okuduğum kitabın 6. bölümünü bitirdim. Gün içinde başka bi’ ağaçlı parkta oturup 7. bölümünü bitirmeyi planladım. (Ve bunu başardım) Uzun zamandır ilk defa bu kadar boş bir otobüse bindim. Bi’ tanıdık gördüm. Biraz lafladım.
Ofis. En sevdiğim hali, kalabalık olmayan. Hafta sonu tatiline çıkmadan masayı yine dağınık bırakmışım. Aslında ben bırakmadım, hep öyle. İki tane sıcacık simidim var. Hep en sevdiğim gibi, kenarları çatlamış. Canım piyano dinlemek çekiyor, yanında varsa çellosu tadından yenmez. Imm, güzel bi’ müzik listesi var bildiğim. Önceki günden mutfak dağılmış, serde başak burçluluk. Kahvaltıdan önce bile rahatsız etmeyen çamaşır suyu kokusu... Sonra birkaç saat sonra fark edeceğim bluzum çamaşır suyu lekesi olmuş. Gömlek olsaymış üzülürmüşüm, iyi ki gömlek değilmiş diye sevindim sonra.
Yapılacak birkaç iş var. Kahvaltı eşliğinde yazılacakları yazıp bıraktım yazı işlerine. Başka bi’ kahvaltıya daha davetliyim saat 11′de, gidip bi' görünüp öğle saatlerini kendime ayırmayı planlıyorum. Akşam üzeri de bir panele davetliyim. Gün sıkışık değil, yüzüm aydınlık. Güzel de şarkılar var hani, bir de Düğümlere Üfleyen Kadınlarla Ortadoğu’da bir yolculuğa çıkmışım. Çantamda dört kadın dolaştırıyorum. Fırsat buldukça buluşuyoruz. Hayalimi anlatmış Temelkuran, gün içinde sık sık Tunus’a gidip geliyorum.
Yeşil örtüsü komple sonbahara teslim olmuş bir parkta oturuyorum sonra. Hindistan cevizli çikolata var elimde. Henüz açmamışım. Kırk beşli yaşlarda amca gelip çimenlerin üzerinden kuru yaprak topluyor bolca. Yere eğilip kalkmasını, özenle yaprak seçmesini izliyorum. Sonra tutup ellerinde fotoğraflarını çekiyor. Gidip bi’ taşın üzerine koyup çekiyor. Gülümsüyor sonra telefondaki fotoğrafa bakarken. Ben de gülümsüyorum. Sonra bi’ kız çocuğu geliyor annesiyle. Elinde kocaman sarı yapraklar. Biraz daha bakıyor, en kocamanlarını buluyor yaprakların. Annesiyle gülümsüyoruz birbirimize.
Sonbahar bugün bizim şehirde sürekli yayılan bir gülümseme etkisi yaratıyor...