16 Temmuz 2017

3.5 kiloluk ödül ve geri kalanlar.

Neden bilmem hayatımın en sıkıntılı dönemlerinde yolum hep Ankara’ya düştü. Bir şekilde gitmek zorunda kaldım ve her defasında da ‘‘İyi ki gelmişim’‘ dedim. Bu defa da öyle.

Biraz kafayı toplayayım diye gazeteye 1 hafta izin alacağımı söyledim. Sonra Başbakanlıktan gelen telefonla, aslında Nisan ayında olması gereken ödül töreninin hafta sonu yapılacağını öğrendim. Apar topar hazırlandım yola çıktım. Ödül töreni başından sonuna kadar muazzamdı. Çok güzel ağırlandım, sanki bütün organizasyon bizim kendimizi özel hissetmemiz için yapılmıştı. Kaldığım otel de çok iyi bir lokasyonda olduğundan bol bol çıkıp özlediğim sokakları, caddeleri yürüdüm. Tunalı’da kahvemi içtim, Karanfil’de fal baktırdım, Yüksel Caddesi’nde İnsanlık Anıtı’na gidip üzülüp biraz daha yürüdüm. Sakarya’da üniversite günlerimi yâd ettim. Eğer vaktim olsaydı Hacettepe’ye de gidecektim ama maalesef olamadı. 

Ödül töreni gecesi bir çırpıda sorunsuz geçti. Tek sorun giymeyi asla beceremediğim ve nefret ettiğim topuklu ayakkabılardı. Bir de tek elle kaldıramadığım yaklaşık 3.5 kilo ağırlığında ödülümdü. Törenden sonra otelin lobisinde kahve içip diğer gazetecilerle sohbet ettik. Kendi şehirlerimizden bahsettik. BYEGM İl Müdürümüz bir an olsun yalnız bırakmadı, hatta bütün fotoğrafları da kendisi çekti.

Uçak biletini bilerek akşam saatlerinde aldırdım. TBMM’ye gitmeyi planlıyordum. Sabah çok erken kalkıp, kahvaltımı edip bavulumu hazırladım ve çıkıp meclise gittim. Gitmeden önce de beni bir şey için arayan milletvekillerimizden birisine Ankara’da olduğumu ve meclise gideceğimi söyledim. ‘’Mutlaka ara, yemek yiyelim’‘ dedi. Tüm Ankara macerası bir kenera mecliste geçirdiğim saatler bir kenara bence. En başta, sarı basın kartının nimetlerini ilk defa yaşadım. Basın girişinden, meclis salonuna kadar yaklaşık 9 koruma durdurup basın kartımı sordu. Meclis basın bürosundan gidip, sarı basın kartımı vererek özel meclis basın kimliğini aldım. Bundan sonrası çok keyifliydi çünkü kimse bana ‘‘Sen kimsin?’‘ demedi. Bunu yerelde hissedemiyoruz belki ama mecliste o saygıyı hissettim. Mecliste bizim milletvekillerinden birkaçıyla karşılaştım. Beni hep Samsun’da görmeye alışkın olduklarından biraz şaşırdılar. Ayaküstü sohbet ettik.

Saat 1′de genel kurul olduğunu öğrendim. Basın bürosundan ‘‘Genel kurula kalacak mısınız?’‘ dediler, ben o zamana kadar 15 Temmuz özel oturumunun gece saatinde olacağını sanıyordum. Hatta Samsun’dayken ilk okuduğumda ‘‘Gece 1′de meclis olacak 2:37′de de cumhurbaşkanı konuşacak’‘ diye düşünmüştüm. O klasik turuncu koltuklu meclis genel kurulu salonuna gidip basın locasına geçtim. Önce Başbakan Yıldırım geldi, ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan tam karşımdaki locaya geçti. Parti liderleri tek tek konuştu. Ben oturum boyunca 20 metre ilerimde duran Erdoğan’ı izledim. İnanılmaz bir konsantreyle kürsüde konuşanları izledi. Suratında tek bir mimik yoktu. Hangi cümleye sinirlendi, hangisini sevdi belli değildi. Çoğu zaman gözlerini bile kırpmadı. Sadece bir kere Devlet Bahçeli’nin ‘‘Öleceksek adam gibi ölelim’‘ cümlesini alkışladı. Haberi yazsaydım ben de oradan yazardım diye düşündüm. Özel bir ana şahitlik etmenin mutluluğuyla oturum bitince çıkıp basın bürosuna geri gittim. Çünkü 15 Temmuz’da meclisin bombalanan kısmını da görmek istiyordum. O kısmın kapalı olduğunu ve akşam açılacağını söylediler. Akşam Samsun’a döneceğimi söyleyince bir koruma eşliğinde bombalanan kısma gittim. Dikkat çekmemem için fotoğraf makinamla değil de cep telefonumla fotoğraf çekmemi rica etmişlerdi. O yüzden istediğim fotoğrafları çekememenin burukluğu ama nihayetinde mecliste görmek istediğim her yeri görmenin keyfiyle çıktım. Meclisten sonra da 3 gündür yoğunluktan fırsat bulup görüşemediğim Ali’yle görüştüm. Uçak saati yaklaştığından biraz apar topar beni otele bırakmak zorunda kaldı. O yüzden bunu saymadık. :)

Rötarlı da olsa Samsun’a geldiğimde bizim tayfa beni ödül kutlaması için Atakum’da bir mekanda bekliyordu. Havaalanından çıkar çıkmaz yanlarına gittim. Yorgun olmama rağmen, Ankara kritiği yapıp ödülü kutladık. Eve döndüğümde saat 2′yi geçiyordu. Öyle bir uyuyuş ki, öğleden sonra kalkıp kendime zor geldim. Ancak akşam saatlerinde sosyal medyada ödül töreni fotoğraflarını paylaştım. Ondan sonra zaten telefon resmen durmadı. Müthiş güzel dilekler, tebrikler. Yatağıma oturup mesajları cevapladım.

Neticesinde kafa izni beklediğim günlerde müthiş bir kalabalığın ve yoğunluğun içine düştüm. En azından ödül işinin aradan çıkmış olmasıyla şimdi ağız tadıyla evimde depresyona girebilir, günlerce yatağımdan çıkmayabilirim.