30 Haziran 2020

Kendini unutmak.

Telaşlı aylar. Kendimi yakalayıp bir yazının başına oturmayalı epey olmuş. İnsan kendine yazmadıkça kendisini unutuyor.

Geçenlerde umutsuzca ‘galiba hayat böyle böyle geçecek’ diye geçirmiştim içimden. Söylediğime kendimi inandırmamak için epey uğraştığımı da hatırlıyorum. Şöyle bir dönüp yıla bakınca, bir sürü iş seyahati, çoğu sonuçsuz ve herkesin kimseyi dinlemediği onlarca toplantı, tam inandığında ellerinden kayıp giden projeler, sırf iş bilmemezlikten kaynaklı piç olan diğer projeler, hepsinin arasında ‘ben burada ne yapıyorum’ hissinin boğazından kavrayıp seni yere devirmesi...

Ama yere devrilmemeyi öğrendim. Devrile devrile olması sonucu değiştirmiyor. Elimi eteğimi çekip bir köşeye sinmeyi öğrendim. En çok ‘şimdi buna anlatsam ne anlatmasam ne?’ deyip orada harcayacağım enerjiyle kendime kahve yapmayı da öğrendim.

İnsanları olduğu gibi kabullenememe hali geçti gitti. Bunda meditasyonların çok katkısı oldu. Artık herkes her şey gibi. ‘O böyle istemiş demek ki’ sihirli bir cümle. Yangında ilk bunu kurtarırsın kızım.

Bu ara birçok kişisel işi kendime kitleyerek, sürekli bir plan halinde olarak kendimi oyalamaya çalışıyorum. 10 yıldır kullanılmayan yazlık evimizin tadilatıyla başladı, ev neredeyse bitti; sıra kendime orada iki atölye açmaya geldi. Birisi yazma diğeri de beton vazodan mobilya işine kadar zanaat işlerini içeren atölye olsun istiyorum. Alıp başımı gitmek istediğimde, gittiğimde kafamı oyalayacak şeyler olsun. Çünkü hayat böyle böyle geçecek. Kendini oyalayarak. Orhan Pamuk bir kitabında bundan ‘kaba oyalanmalar’ diye bahsederdi. Kendime yetecek kadar oyalansam kafi. Kendimi oyalamayı öğrendim. Bugün öyle yaptım mesela. İşe gitmedim. Kendime dev bir gün ayırdım. Kafam yükseldi, kafam düştü, uyudum, duş aldım, cilt/saç bakımı yaptım, saçlarımın kırıklarını aldım, üniveristeden kalma most wanted cdsi vardı onu kurmayı denedim, serial kodu hallettim derken cracklediğim sandığım şey olmadı. Üstüne gitmedim. Pek çok şey gibi onun da üstüne gitmedim. Üstüne gitmemeyi öğrendim.

Şimdi, geçmişte sevip unuttuğum tüm şarkıları buradan hatırladığım için bloga girip şöyle bir baktım. Birkaç yere gözüm takıldı. ‘Hey gidi neler düşünmüşüm’ dedim. O günlerden bugünlere vazgeçmeyi öğrendim. Hırsımdan, yeri geldiğinde daha ideal bir fikirden, her şeye-herkese yetermişim ve hepsinin derdine koşarmışım gibi hissetmekten bu ve bunun gibi pek çok şeyden öyle zerafetle vazgemişim ki, içim olduğunu sandığım o hislerin gidişini bile fark etmemişim.