16 Eylül 2022

Hayat bazen böyledir.

-Düşünsene 15 saniye önce böyle bir şeyden mutlu olabileceğin dahi aklına gelmezdi. Belki iyi ki yaşıyorum ulan çok mutluyum dedirten bu ibretlik hikayeden ani bi' dönüş. Zaman makinası da bu yüzden yapıldı zaten. Ne sandın? Ay neler diyorum ben biliyor muyum? Az önce ilk defa gerçek bir yazar gibi ellerimi serbest bırakıp sigaramı ağzıma sıkıştırdım. İki elimle yazıyorum ama sigaraya asla dokumadan içmeye devam ediyorum. Dumanlar tütüyor, küller düşüyor ama asssla umursamıyorum. 

-YouTube'tan aldığım tadı hiçbir zaman Spotfy'dan alamadım. Adını her defasında bakarak yazıyorum zaten. Öyle saçma sessiz harfler yan yana getirilir mi? Saçma sessiz harfler. Evet. Şu an yazıyor oluşumun yarattığı his çok büyüleyici. O yüzden ne yazdığımın hiçbir önemi yok. Hayat bazen böyledir.

-Son birkaç gündür YouTube'tan bunaldığım kadar hiçbir şeyden bunalmamıştım. O zamana dek bi' şekilde irade ve sabır gösterip reklamlara tahammül ediyordum. Ama galiba sonra orada bir şeyler oldu dozu mu ne artırdılar, sabır gösteremedim. Yani üç kere giren reklam da musallat olmuş demek oluyor, ben çıldırmayayım da kim çıldırsın? İşte o sinirle gittim YouTube premium aldım. Alırken normalde kredi kartının google playdeki kaydıyla hemencecik satın alım yapıyor ama bu defa öyle olmadı.Ödeme yapması için bir kod söylemem gerekiyordu ama onu da unuttum. Bir tur da ona sinirlendim. Gittim yine ödeme sayfasına, Al be şu 16.99'u yeter darlama daha diye söylene söylene kodu başarılı girdim. Birkaç saat içinde kafası gelmeye başladı. Reklam hiç duymamak, sadece sevdiğin şarkıların akıp gidiyo olması, başka bir sayfada yardırmış metin yazarken reklam girmesiyle yazmayı bırakıp o sekmeye geçmemen MÜK KEM MEL Bİ' FİLM TADINDA! Muhtemelen 16.99 liraya hayatınıza bundan daha mük kem mel bir şey alamazsınız. Üstelik siz premium olmazsanız sizin paranızı alamıyorsa *5 saniye sonra video başlayacaktır* diye diye zamanınızı alacak. Benim zamanım değerli! Ve sizin parayla alamayacağınız tek şey zaman.

-Peki Madrigal'ın Neogazino outrosunu duyduğum anda albüm bitti diye üzülmeme ne demeli? Oysa beşinci kez dinliyoruz zaten. Son birkaç saatte düzenli olarak buna üzüldüğüm de ortada. Hay maşallah! Gece yarısı belki herkesi tek tek evlerinden toplamış. Yola düşülmüş. Gün doğmuş, sabaha kadar yol gitmişler demek ki. Gruptaki o parlak çocuğun Çanakkale taraflarında evi de vardı. Yalnız fena bi' enerjisi var hee. İnstasını ağır stalkladım. Saçıyor yani etrafa. Sağ olsun sayesinde biz de nasiplenebildik. 

-Bir arkadaşım kırmızı pringleslara "boş pringles" derdi asdfjsfdls

-Selam, ben canım kendinin 408. bölümü. Neler oldu neler? Aşk, ihtiras, koltuk savaşları (5 sezon dizi çıkar), ego çatışmalarıa, salt mutluluk dolu bi' an, terk edişler, terk edilişler...Ve üsttekiler gibi bir sürü alakalı alakasız şey. Tam 34. sezonuna girdi. Sadece seni anlayan insanların izleyebildiği diğerlerinin seni tahammül edilemeyen bi' karakter olarak algıladığı bir hikayesin sadece. O yüzden de biraz zor algılanıyorsunuz. Tövbe estağfurullah insanlar size "Bi değişik" diyor. 

-Tamam artık şu mükemmel konuya gelmek istiyorum artık. Kafam müsaade ederse. Bir şeyler yemek ve giymek için kalktım. Her zamanki çöplerden var. Üstüme 12 yıldır giydiğim asla ama asla eskimeyen üstünde kuzular olan polar ropdöşambır. Kendisine defalarca ropdöşambır yazmışımdır belki ama asla hatırlamadım. İki kere yanlış yazdım. Benim güzel canım sağ olsun. Ben neleri neleri dört beş dokuz kez yaşadım. 

-Bugün, olduğunda mutlu olacağım şeyleri daha sıkı bir ısrarla istedim. Kan kusturma levelinde. Hepsi oldu. Araya ekstra mutluluklar da çıktı mesela. Evden bisikletle çıktım. Bizim sokağı döner dönmez olan benim verdiğim isimle ağaçlı yol, belediyenin verdiği isimle 329. sokağın virajına kapıldım. Virajdan çıkıp hafif bi' yokuşa hızla daldım. Hızlandım ve hızlandıkça suratıma daha soğuk bir hava çarptı; ama bu soğuk hava durduk yere gelen mutluluk skalasının çok üstünde bir mutluluktu. 

-Az önce çok sevdiğim bi' şarkıda aşırı keyifli dans ediyordum. Dans ederken kendimi ışıldıyor gibi hissediyorum. Bu hissi de acayip seviyorum. Acayip heyecanlanıyorum.

-Son bir yıldır kendimle muazzam tatlı iletişim kuruyorum. Haliyle artık daha samimi bi' ilişkiye geçiyorsun. Derinini görüyorsun, yaralarını, gözleri dolduran tebessümlü bakışını falan biliyorsun. Diğer seni anlıyorsun. Önce biraz çatışıyorsunuz ama sonra "Benim bundan başka bir şeye ihtiyacım yok" diyorsun. Bir noktadan sonra da kendinizle flörtleşmeye başlıyorsunuz. Heyecanlı, salak bi' mutluluklu, ışıl ışıl parıldamalı, telefon çalarsa açmamalı, mesaj gelirse cevap vermemeli bir hale geliyorsun tatlı tatlı. Ben bir süredir kendimle bu haldeyim. Hazır kendimle bu haldeyken, kendime daha çok vakit ayırmak için yıllık izne ayrıldım ben de. Önümdeki 2 hafta varsa yoksa canım kendim. 

-Geçen akşam kafam bi' hayli tatlıyken taktım canım kulaklığımı bisikletle çıktım. Hem müzik dinledim, hem pedalladım hem de arada bir bisikletimin sepetindeki biradan içmek için durdum. Muazzam bi' histi. Bir sürü ağaçlı sokaklar. Birkaçını tanıyorum artık. "Aaa şurada çok güzel ağaçlı bi' sokak var" deyip sola dönüyorum. Ordan şuursuzca sağa. Birden kendimi yokuştan bırakıyorum hızla. Evden çıkarken kaç saat, kaç kilometre sürmüşüm, rotam neymiş diye bakmak için Strava'yı açtım çıktım. Canım Strava ortaya çok çarpıcı sonuçlar çıkardı. Bu zamana dek ağırlıklı olarak düz rota görünen haritalarımdan sonra en en en karışık harita bu oldu. E başka seçenek yoktu. Ancak tabii ki hikayede bir anksiyete mutlaka belirecek tat kaçırmaya çalışacaktı. Bu defa getir kuryelerinden evhamlandım. Ara sokaklarda hızla dolanıyorlar ayrıca buralarda da yoğun oluyorlar gibi gibi heyheyler geldi. Hemen kenara çekip kaldırıma oturdum. O esnada da sanırım o anki duygularımı ifade eden tweetler atmaya başladım. Twitter'ı resmen hatıra defteri gibi kullanıyorum. Gerçi aynı zamanda "Daha sonra yazarım" dediğim durumları da kısaca notluyorum. Mesela bu postu yazarken en az 4 kere Twitter açıp kendi tweettimi okudum, alıntı yaptım.

-Bar-taverna-pavyon arası bir mekanda doğum günümü kutluyoruz. Uzuuunca bi' masadayız. Herkes masada. Zaman zaman havada peçeteler uçuşuyor o görüntü herkesi çok fena gaza getiriyor falan öyle bi' ortam. Ama girerken de bir daha bu mekana girmeyeceğinden o kadar eminsin ki. Bir daha girmeyeceğinin verdiği rahatlıkla sahnede şarkı söyleyen adama bile laf sokuyorsun, o sana cevap veriyor, sen durmayıp daha ağır laf sokuyorsun öyle saçma bi' ortam. Ama neticesinde yine en çok sen eğleniyorsun. Ahahah ama nasıl eğlenmeyeyim bak şimdi. Gecenin sonu dışarı çıkacağız. Ben 1 dakika önce falan pembe prenses doğum günü elbiseme pasta dökmüşüm!!! Çikolatalı!!! Hemen lavaboya gittim, tam elbiseyi peçeteyle silmeye çalışırken bir kadın geldi. O benden birkaç çok tık daha sarhoş. Peçeteyle olan çabamı görünce "Ay dur öyle olmaz" dedi, beni döndürdü kendine. Çeşmeyi açıp su aldı, elbiseye döktü. Yetmedi bir kere daha aldı. Azıcık çitiledi. Olmadı bir daha su aldı, bu defa peşpeşe çıldırmış gibi suyu alarak elbiseyi komple ıslattı. Sonra çitilemeye başladı. "Tam bir ana gibi çitiliyosun" dedim. "Benim senin boyunda kızım var" dedi. "Aaa yerim onu kaç yaşında?" dedim, "13" deyince "Ayy her yaşı çok güzel olsun" diyiverdim, gülüştük. Tam kadının elbisemi çitilemesinden biraz sıkılmaya başlamıştım ki Pelin içeri girdi beni kolumdan tuttuğu gibi tuvaletten çıkardı. Toplu fotoğraf için beni beklemişler. Dışarı çıkınca aydınlık oldu haliyle, bense yarısı ıslak bir elbiseyle toplu fotoğrafta onlaynım. Ne oldu diye soruyorlar hep birlikte, gelmeyin üstüme be tabii ki vericem cevap, dedikten sonra "Bir kadın beni çitiledi" deyiverdim. Sonra söylediğim şeyin saçmalığına gülerken konuyu dağıttım. Fotoğraflar çekildi, kocaman sarılmalar, "Seni çok seviyorum"larla dolu veda faslını geçtik. Evlere dağıldık, ertesi gün oldu. Böyle gecelerde çekilen fotoğraflar whatsapp grubuna atılır. Hali olan geceden atar, olmayan ertesi gün kesin atar. Henüz kimse fotoğraf atmamıştı. "Aksıınnn fotiler" dedim. Herkes gönderdi. Dışarıda çekilen fotoğrafları görene dek günüm bok gibi geçiyordu. İlk fotoğrafta elbisemin ıslaklığı belli oluyor mu diye baktım. İkincisinde de öyle. Sonra üçüncü fotoğraf geldi. Yine kalabalık bi' foto, açı değişmiş, kalite farklı. Az önceki değil o zaman derken yanımdaki kişiye dikkat ettim. Tanıdık değildi. Şöyle yüzünü büyüttüm ve oha bu tuvalette beni çitileyen kadın!!!!! Fotoğrafı görmeden önce de grupta bu kadını anlattım. Hayvan gibi güldük. Peşine fotoğrafları fark edince çıldırdık resmen. İşin kötü yanı ben o fotoğrafın çekiliş anını hatırlamıyorum. Daha da kötüsü benimle birlikte kimse hatırlamıyor. O artık bizimle fotoğrafta yaşıyor. 

Teşekkür ederim pembe, prenses doğum günü elbisemi çitileyen kadın. <3