Bu ara her şeyin gümüş ince bi' iple bağlı olduğunun farkında. Zaman sonra bazı ipler gittikçe sağlamlaşırken bazıları da çat diye kopuveriyor kendiliğinden. Sanki kopan ip O'ndan bir parça değilmiş gibi hissediyor aniden. Vazgeçtiği her şeye uzaktan bakıyor. "Zaten" diyor kendisinden emin, "Hiç oraya ait değildim, sadece kısa bi' an olmak istedim"
Bazen büyük öfkeleniyor. Bütün o gümüş ipleri elleriyle çekip çekip koparmayı planlıyor sinsice. İplerin ellerini ne derece kesebileceğini hesaplıyor. Neleri, ne kadar kanı feda edebileceğini ve çekebileceği acıyı düşünüyor bir de. Her biri bambaşka his bıraka bıraka ipleri kopardığını prova ediyor aklının içinde. Hayal kırıklığı, hafifleme, pişmanlık, öfke, rahatlama, ukde, özgürlük ve bazen hissizlik...
Boş teneke sesi hissediyor aklının içinde. Aklı bomboş, tek bi' düşünce çarpıp tekrar ediyor kendisini çeperlerinde. İpleri kesmek... İpleri koparmak... İpleri yakmak... Bu her yerine dolanmış, yer yer boğazlamış, nefesini kesmiş, ayak bileklerini sıkmış, kalbinde tur ata ata tam ortasından ikiye ayırmış iplerden kurtarmak istiyor kendisini.
İki şişe şarabın ilk öpücük süresinde bitmesinin ardından tam da zamanın geldiğini anladı. Aynanın karşısında yavaş yavaş soyundu. Çıplaklığının sarı loş ışıkla bütünleşmesini sevdi. Evde ne kadar kesici alet varsa banyoya topladı. Birkaç bıçağı birbirine sürtüp bilerken çıkan sesten irkildi. Ateş gerekirse daha da yanıcı olsun diye aseton, saç spreyi ve doedorantı da yanı başına yerleştirdi.
1 saat 26 dakika boyunca bir tane bile ipten kurtulamadı. Kesmeye, elleriyle koparmaya ve yakmaya çalıştı...Elleri kanadı, bıçakların hepsi köreldi ve ateş bitti. Kendisini soğuk suyun altına bıraktı ve sadece ağladı. Yeterince üşüdüğüne kadar verdiğinde titreyerek eline geçen ilk havluya sarıldı ve haline acıyıp gevşemiş iplerle yatağa uzandı. Elleri hâlâ kanıyor mu diye baktığında, tek bi' çiziğin dahi olmadığını görünce ağlama krizine kaldığı yerden devam etti.
"Ağladıkça açılırsın" tezini çürüte çürüte battı kendi içine. Boğuldu sonra. Bir şeyler mırıldandı çok içten, ahvalini hiç böyle yalvararak anlatmamıştı çünkü...."İstemiyorum" dedi hıçkırığının arasında, "Bu ipleri istemiyorum. Vazgeçiyorum hepsinden, yoruldum. Kalbim çok yoruldu. Bir bağım kalmasın hiçbir iple. N'olur!" Cenin pozisyonuna geçip tekrar tekrar ve uzun süre sayıkladı, ağladı. Sayıklama ve ağlama şiddeti yavaş yavaş azalıyordu. Uyuşmuştu çünkü ağlamaktan. Biraz daha iyi nefes alabilmek için sırt üstü yattı. Ağlaması teoride bitmiş olabilirdi ama gözleri ve burnu akışı asla kesmemişti.
Arada bir iç çeke çeke kaldı öyle. Bu yeryüzünde değilmiş gibi, hiçmiş gibi. Gözleri açık kaldığından çok kapalı, kıpırdayamayacak kadar çökmüş ve üşümüş haliyle durdu hem de. Sağ gözünün minicik açıklığından bi' pırıltı gördü. Hatta az önce kapalı gözünün o pırıltıyı hissettiğine dair yemin bile edebilirdi. Pırıltı heyecanlandırdı. Açabildiği hızda, açabildiği kadar açtı şişmiş gözlerini. Teninden sakince kopup havada ışıldayarak süzülüp uzaklaşan gümüş ipleri izledi.
Bomboşluk.