Üç gündür aklımdaki yazıyı yazmak için masama oturuyorum. Fiile geçiyorum artık. Ama kafamdaki yazarak tartışmak istediğim konu asla söz konusu değil. Çocukluk aşkımın acısını bile yeniden yaşadım. Neticesinde halen o konuyla ilgili yazmıyorum.
-Üç gündür 90'lar pop ve bilimum şeylerin kuyusuna düşmüş haldeyim. Artık o yıllarda yapılan bütün şarkıları dinlediğimden şarkılar tekrara giriyor diye 2000'lere geçtim. Bu da güzel bak. Yasemin Mori'den Aslında Bir Konu Var'la başladı liste. Bakalım daha neler gelecek başımıza yine bi müzik listesi yüzünden.
O konuyla ilgili yazmış mıyım da ben mi kaçırmışım yoksa diye telaşlandım.
-Asıl telaşın en fena halini bu akşam yaşadım. Masamdayım tıkır tıkır bir şeyler yazıyorum. Patır kütür bir ses. Tek bir ses değil bir şeylerin yuvarlanma sesi ama. Çok kısa bir an mantık devrelerim kapandı ve evin kapısından birilerinin anneme paldır küldür saldırdığını sandım. Koşa koşa odamdan çıkarken gördüm. Kalbim inanılmaz atıyordu. Annem vileda kovasını devirmiş.
-Liste şahane gidiyor. Şebnem Ferah'tan Mayın Tarlası çalıyor şu an mesela. Ne kadar uzun zaman önce dinlemişim ve aslında sandığımdan daha şahaneymiş. Bence favori albümlerimizi 5 yılda bir dinlemeliyiz. Kim bilir neler neler çıkar başka...
O konu hakkında hâlâ yazmadığımın farkındayım. Canım isteyince yazmaya karar verdim. Canım istemezse de yazmam o kadar basit aslında.
-Şu an hatırlayamadığım bir sebepten avm trafiğinin olduğu bir saatte bisikletimle sahile iniyordum. Tam önümde kitlendi trafik ama azıcık kıpırdansa kaçıp yandaki otoparka girebileceğim. Kesinlikle olacağına inandığım için hazırda bekledim. Adam medeniyet gösterip yol verdi. Otoparka doğru süzüldüm. Ama her zamanki şekilde park etmediklerine inandığım arabalara çarpmamaya çalışarak çıkabileceğim bir yer aradım. Evden çıkarken de kendi kendime "Bugün hangi duran arabalara çarpacağım acaba? ekiekeikei" diye şaka yapmıştım. Galiba otoparkın içinde her an bir duran arabaya çarpma olasılığım yüksekti. Ama bu defa çıkışın çok yakınında yer oturan dilenciye çarpmak üzereyken son anda kavis yaptım.
-Hafta sonu birkaç saat ofise uğrayıp çalıştım. Sonra çıkıp sahile attım kendimi. Ama nasıl tatlı bi' hava var. Yaşam enerjisi fışkırıyor her yerden. Sahilde insanları rahat izleyebileceğim bir yerde sessizce oturmayı planlıyordum. O kadar ki müzik bile dinlemiyorum o anlarda, kulaklık çantamda duruyor hatta. Doğal sesleri duymak istiyorum o an. Bisiklet kornası. Zincir sesi. Arabalardan geçip giden müzikler. Bazısı yakalıyor şarkıyla beni. Onun ardından da şarkıyı mırıldanmaya devam ediyorum. Sonra bir sürü martı olan yer gördüm. Meğersem onların yemek alanıymış orası. Gelen geçen bir şeyler bırakıyor. Bizimkiler de yiyor, mükemmel sistem. Martıların tam karşısına oturdum ben de. Uçmalarını, yemek yemelerini izliyorum. İnsanları izlemekten daha fazla ilgimi çektiği için daha heyecanlı inceliyorum. Sonra koca bir sürü martı gökyüzünde başımın üstünde süzüle süzüle dönmeye başladı. Bir tur iki tur üç tur...Şov yaptılar bana resmen. Nefesim kesildi. Çok güzeldi. Böyle bankta ayaklarımı çırpıp deli gibi sırıtıyorum martılar başımın üstünde şovlarını yaparken. Biraz sakinleştikten sonra hem martıları izliyordum hem de düşünüyordum. Aklıma 'Acaba martıları izleyen başka birileri de var mı?' sorusu düştü. Martıların seyredilebileceği her alanı taradım, bir kişi bile martıları izlemiyordu.
Bu arada günlerdir yazmadıklarım şöyleydi özetle: Biz Muratla canımız filmimizin çekimlerini bitirdik. Montaja girmek için ilahi bir işaret bekliyoruz. Bir his. Çünkü buraya kadar hep hislerimizle geldik. Haydi yapalım diyecek birimiz, haydi o zaman diye coşacak diğerimiz. Bu aralar hava bol güneşli azıcık kapansın canım montaj yapmak çeker zaten.