Acıyı ajiteleştirmekten nefret ettiğim için bu acıyla tüm top ve tüfeklerimle mücadele ediyorum. Ama ne fena çetin bir mücadele. Yalnız tek başıma mücadele edemediğim için başka insanlardan yardım istiyorum. Çünkü insan kendisini sevmeyi unutabiliyor o zamanlar. En başta doktorumu aradım tabii. Acil kodlu ağlama atakları yaşıyorum çünkü. Bunun devamı iyi değil biliyorum, çok şükür doktorum da biliyor. Hasta-doktor ilişkimizin en başından bilinç dolu olması, Beni essem de sadece gerçekten acil bir durumda arayıp net ilaç ismi verip "ben bunu daha önce kullandım" diye ilaç isteyebilecek farkındalığa sahip olduğumu da biliyor. İnatla istediğim ilaç da o kadar mucizevi bi' şey ki 10 dakika içinde ataklar bitiyor adeta sünger oluyorsun yumuş yumuş oluyorsun, neden istemeyeyim! Ruh sağlığı hastanesinin aciline girince direkt bundan veriyorlar dilinin altına. Kısa sürede neden geldiğini unutuyorsun, ne gerek varmış diyorsun. Ama bunun öncesinde ofiste birbirimize sarılıp ağladığımız çarpıcı bi' anımız var. Çünkü ben az önce günlerdir saklaya saklaya ağlamama rağmen masamda haykıra haykıra ağlamaya başladım. Artık bu yardım istenecek hale gelmişti çünkü kontrol edemiyordum. Kontrolünü kaybettiğin şey pek akıllı bi' iş değil, ama insan bazen o deliliğe kapılıyor. Biraz daha ağladım. Sonra yine ağladım. Herkes etrafa koşturdu biri peçete, biri kolonya, biri masamdaki su şişemi ve sigaramı getirdi. Ama ben hala sarsıla sarsıla ağlıyorum ve kontrol edemiyorum. İstediğim ilaç için önce bi' sistem arıza verdi dediler. Yeşil reçeteli ilaç olduğu için sisteme mi ne girmesi lazımmış. Acaba farmakolojik cvmde bu zamana dek kullandığım tüm gümbür gümbür kaliteli ilaç sayesinde kolaylıkla yazar mı? Çünkü doktor haricinde işin içinde olan canım danışmanım biraz pişman bi' halde benimle büyük sır paylaşıyor gibi, "Doktor hanım biraz çekiniyor yeşil reçeteli ilaç yazmak için. Acaba çok acil bir şey olduğunda ruh sağlığı hastanesinin aciline gider misiniz? Orası 24 saat açık, bir şey olursa ilk bize haber gelir zaten biz de hemen ilgileniriz" diyiverdi. Ne bileyim biraz kırıldım. Sonra dedim hafta sonu iççem ben zaten. Aklımdan da çıkardım ilacı kısa süre içinde. Amaan dedim bir de buna üzülemem, zaten içim deşilmiş halde. Ayrıca böyle de bir dert olamaz derdini sikeyim çok afedersin. Ben direndim işte güzel de direndim aslında. Sonra telefona peşpeşe iki SMS geldi. Sadece böyle resmi şeyleri ve kampanyalı mevzuları takip ediyorum oradan sadece herkes gibi. Oranın öyle olması değerli aslında. Neyse. Ruh sağlığı hastanesinden reçete kodu geldi. Öğlen konuştuğmuzda lityum yazdırmıştım onun reçetesi ancak geldi sandım ama mesajı kapatamadan danışmanım aradı. Yeşil reçeteli bok yiyeni büyük hastanenin sisteminden yazdırmışlar. Tatlı tatlı teşekkür ettim. Ama telefonu kapatınca yüksek övdüm. Sonra reçeteyi canım anama gönderdim, zaten yakınlardaymış o hemen aldı eve koştu. Ben de her şeyimi rastgele çantama tıka tıka hazırlanıp ofisten kaçtım. Kaçmak değil de ofisi ardımda bıraktım. Hap dilimin altında erirken yorganı üstüme çektim. Takribi on dakika içinde her nefesi bir öncekinden daha yüksek kalitede alıyordum sonrası belli: uyku kuyusuna doğru ipsiz süzüldüm.
Ertesi güne yine mutsuz uyandım. Gece de tekrar uyumuş olmama rağmen üstümde sıkıntılı bi' enerji vardı. Evde duramadım kendimi bisikletle dışarı attım. Bisikleti zaten yıllık bakıma götürmem gerekiyordu. Sahil yolundan gideyim bisikleti bırakayım, oradan gratise geçer biraz bir şeyler bakarım akşama doğru da Nevin'e geçerim kızlarla içeriz gibi harika bir plan yaptım. Ama sahilde bisiklet sürerken durduk yere ağlamaya başladım. Ara ara nefes almadan ağlayınca biraz endişe ettim. Kendime de sinirlendim. Ne bu yani ne alaka şimdi ağlamaya başlamak. Bisikletten inip elime aldım, kumsala indim. Hem ağlıyorum hem kumsalda zor giden bisiklet kuma batınca bir de ona hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Tam denizin dibine gelirken bisikleti yere devirdim, kayışı kopardım ve sesimi biri duyar mı endişesi taşımadan ne kadar bağırabiliyorsam o kadar bağırarak ağladım. "Çok ağır" diye sayıkladım sürekli. Kendimi durdurmadım. Aksın gitsin istedim. Ama bir yandan da hâlâ kontrolümü kaybederim endişesi de olduğu için tetikte bekledim. Evden çıkmadan önce yanıma o müthiş ilaçtan alsam mı almasam mı diye düşündüm. İhtiyacım olup olmayacağını kestiremiyordum. Alkollü alsam ne derece sallar onu da bilmiyordum. Yine de tedbiri elden bırakamadım, cebime sadece bir tane attım. Sanırım onun cebimde oluşunu bilmek bana güven veriyordu. İçimi hissetmeyene dek ağladım. Ağlaya ağlaya yordum kendimi. Evde olsaydım mutlaka uyuyakalmıştım. Çocukluktan koparamadığım bağlarımdan birisi bu da. Neyse akşam kızlarla güzel içtik ama. Deli gibi siyaset konuşup birilerine bedduayla yol döşedik. Çok öfkeli ama azıcık da sarhoştuk. Şu an o gece eve döndüğümde ne yaptığımı hatırlamıyorum. Sanırım bu yazıyı yazmaya da o akşam başlamış olabilirim.
Pazar sabahı canım anam güzel bir kahvaltı hazırlamış. Günüm daha da şenlensin diye duşa attım kendimi. Duşla başlayan günlere +5 yazar gibi bence. Biraz daha toparlıyor gibiydim. En azından içimi sıkıştıran, göğüs kafesimi darlayan o his gitmişti. Sonra bir yerleri toparlamaya başladım. Aşırı rahatlatan bir his. Sakinleşmek için boş zamanlarımda bir yerleri toparlıyorum, düzeltiyorum. O düzgün hâl bana haz veriyor. Hayatımda toparlayamadığım her şeye inat bir nizam var her yaptığım işte. Adeta bir esere dönüşüyor dokunduğum her şey.