19 Şubat 2023

İdame çantası, pembe şarap ve bazı yollar üzerine.

 
Sinop'un bir yerlerindeyiz ve haritada konumumu bilmiyorum şu an. Ama bu umurumda değil pek açıkçası. Bunları sonra düşünürüz çünkü. Fena güzel şarkılar, güzel yeşillik derken çıldırıyorum burada. Bir şubat cumartesisinde nefis bir yerdeyim bence. Tam da ihtiyacım olan buymuş, dedim az önce. Sonra da minnoş minnoş sarıldım kendime. Pembe şarap hediye ettim bana. Çok sevdiğim bir isim olan Leyla şarabı üstelik. Böyle denk gelişleri bayılıyorum. 
 
 
Hala uygun şarkıyı bulamadım. Evet buranın hakkı bu şarkıydı bence dediğim bir şarkı olamıyor. Şimdi onu aramaya gideceğim. Bulduğumu sanarak birkaç kere daha dinleye dinleye. 
 
 
Ama o esnada epeydir aklıma yer etmiş bir kitap girişi var. Birkaç gündür tekrar okumak istiyorum deli gibi. Pasajlar geliyor aklıma kitaptan ama flu hep cümleler. Hissini hatırlıyorum, bu çok hoş. Fakat bir türlü fırsat ve doğru anı bulamamıştım ki ufuk çizgisini ve bir sürü ağacı gören bir pencere kenarında bu girişi yeniden okumanın tam zamanıymış. Belki de tüm o zaman bulamamalarımın bir anlamı varmış, bu pencere kenarında okuyabilmem içinmiş. Ay resmen pansuman. 

"Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun!

Buraya tabiatı koydum. Ağaçları, suyu, ovayı, dağı. Onlar bizim kardeşimiz, çok canın sıkılırsa arada onlarla konuşursun." 

*Birhan Keskin-Kargo 

 
Eve giden yol çökmüş, her yer aşırı çamurlu. Arazi şartları çetin. Alternatif yoldan gittikçe daha da zorlaşan parkurlardan geçtik. Evine misafir olduğumuz arkadaşımız daha yeni Kilimanjaro dağına tırmandığı için pıtı pıtı geçti her yerden. Rehberimiz oldu, çok yokuşlardan elimizden tutup kurtardı bizi. Dikenli yollar, ıslak ve kaygan toprak, dalgaların ayağımıza gelme tehlikesiyle taşları köpürtmesi, o esnada koşa koşa kaçmamız ve nice badireyle bizim de Kilimanjaromuz burası oldu. Geri dönüşte dağcı arkadaşımıza iple bağlanmamız gerektiğini söyledim. Bence harika fikirdi. 

Akşam oldu şimdi. Odada flaşsız fotoğrafını çekebileceğim tek şey bu mum şu anda. Aynı pencereden bakıyorum. Çok uzakta şehrin ışıkları. Bu uzaklık iyi geliyor. Yıllar önce çok fena sardığım bir şarkıya yeniden sardığım için biraz tehlikeliyim bence. 

İdame çantamla geldim. Böyle bir şey varmış ama bilmiyormuşum ben hiç. En son sadece 2 gün evden uzaklaşırken hazırladığım çantayla kendi kendime bir şeyler öğrenmişim herhalde. Gıda ihtiyacım karşılanması halinde ben bu çantayla 2 hafta yaşarım, dedim aşırı ciddi. 
 
 
Sobanın önünde kedi gibi kıvrıldım. Keçi derisi bir post üzerinde. Ne ilkel aslında. Hayvanın üstüne yatılıyor. Öyle yerde halı niyetine insan bedeni düşünsene bir, çıldırırsın. Galiba burada uyuyakalacağım. Kaldım da. Uyanıp biraz sohbet ettim yerde uzanırken. Bi' şeylere güldüm sürekli. Sonra üstüme başıma soba ışığı vurunca fark ettiler. Her yerim keçi yünü. Başarılı bir çalışma oldu cidden. O tatlı tatlı yatışların bir bedeli olmalıydı tabii. Biraz daha pembe şarap. 
 
 
O zorlu parkuru geçebilmek için kendimle gece boyunca motivasyon konuşmaları yaptım. Bu sıkıntılı yolun belki bir anlamı olacaktı. Oldu da sanırım. Kendimle bağımı yeterince sıkı tuttuğumda yapamayacağım bir şey yok. Canım kendim. Sabahın cidden çok erken saatlerinde şehre döndük. Çünkü arkadaşımız acil servisteki nöbetine gidecekti. Arabadan inerken "Bize bişi olursa zaten direkt acil serviste sana getirirler ehehe" diye az komikli şakalar yaptım. Sahil kenarında sabahçı kahvesi gibi bir yer varmış, orada kahvaltıya bırakıp hastaneye geçti. Martılar, bir teknenin kaptan köşkünü zapt etmiş kedi, sosis köpek, çok acı çay, ıspanaklı börek, uzaktaki balıkçıların telaşı derken "an" birkaç şarkı ve fotoğrafla günün puanını yükseltti. 
 
 
Martılarla ilgili bir şarkı dolandı dilime yürürken. Nevin'e mırıldandım, hatırladın mı bu şarkıyı diye sordum. Birlikte mırıldandık biraz. Elimizde çok fazla simit vardı. Biraz yüksek bir yer görünce simitleri martılara atalım buradan dedim. 
 
 
Denize kayıklardan dolayı mesafe olsa da geliştirdiğim taktiklerle neredeyse denizde sekecek simit parçaları attım martılara. Onlar da alıp alıp yediler. Ama bir noktadan sonra sürekli simit atma haline farklı bir yaklaşımda bulunayım, bir sosyal deney yapayım diye bütün bir simidi frizbi atar gibi attım. Bir videoda martı verandada duran masadaki kocaman pizzayı alıp uçuyordu. Ona aşırı gülmüştüm. Ben bizim martılardan böyle bir performans bekledim açıkçası. Ama bir iki martı denedi, alamadı. Üzüntü ve hayal kırıklığı yaşadığım için dikkatimi fotoğraf çekmeye verdim. O esnada kendi başına çaresizce suyun üstünde yüzen simide zoom yapmıştım. Amacım çaresiz simit fotoğrafıydı ve onca beklemeden sonra tam martı simidi alıp giderken tamamen büyük bir tesadüfle fotoğrafını çektim. Sonra martıların sesine karışan çok kahkaha. Zoom yaptığım için çözünürlük aşırı dandik olsa da sanırım bu çözünürlüksüzlüğü de sevdim. İnsan bi' şeyleri sevmek isteyince mutlaka seviyor.