13 Şubat 2023

"Mahallemizde turlar at."

Mahallede yürüyüp durdum. Gündüz gözüyle izlemek istedim ilk defa. Hava kapalı ama eminim gotik tarza renkler düşüyordur o anda hayata diye düşündüm hızlıca hazırlanırken. Cidden de aşırı tatlı karanlık, gri, muğlak binbir çeşit ton gördüm. Yürüyüp yürüyüp içinde bir sürü çam ağacı olan minicik bir parka uğradım. Sokak köpekleri uyuyor çünkü geceleri mahallemizi koruyorlar diğer sokak çetelerine karşı. Düşmedik hiç çok şükür. Sonra ağaçlı yola girdim. Bu yolu hep aydınlık, ışıl ışıl, yemyeşil, güneşli-gölgeli sevdiğim için önce bir zoruma gitti. Ülkenin yolu bile mutsuz, sıfır şaka. Oy oy dedim kıyamadım. O halini de kabullenip sevip fotoğraf çekmeyi hatta ağaçlı yolla ilgili bir şeyler yazmayı düşündüm. Sonra da "Aaa yazarken kullanırım bu fotoğrafları hoş olur" dedim. Bu fikri sevdim. Ama ondan önce parka gidip ağaçların altından sigara içerek süzüldüm. Sonra da ağaçların fotoğrafını çektim. 

Bu fotoğrafta ortada gökyüzü boşluğunda kadın figürü olduğunu düşünüp gülümsedim. Sonra ağaçlı yolun sokağına girdim. 

 

Böyle bir sokak kendisi. İki yönlü, şeritleri ağaçlar bölmüş tüm zerafetiyle. Ne tarafından baksan güzeldir ama ben en çok sabahları ve akşamları görmeyi sevdiğim açılarını kovaladım. 

Bu haline azıcık üzüldüm ama ona destek olmak istedim daha fazla yanında kalarak. Sonra bu ağaçlı yol ve çevresinde yaşadığım bir sürü anın unutulanlar kısmına gitmesini istemedim. Tatlı tatlı hafif yokuşu indim. Jabbar- Cesaretsizce Olmuyor çalıyordu kulağımda. Bir de yolun diğer girişinden manzarası var ki sokağın...En çok buraya aşinayım. Geceleri kafam yüksekken ağaçlı yolda sallana sallana yürümeyi, şarkı söylemeyi, bazen durup demirlerin kenarına oturmayı çok seviyorum.  Üzüntümde, öfkemde, bir cevap aradığımda, yıkıldığımı sandığımda, çok mutlu olduğumda ve çok daha derin bir sürü hisle yürüdüm bu yoldan. Çoğu zaman eve taksiyle dönerken bile, ağaçlı yolun başında iniyorum. O yol ille de yürünecek çünkü. Şu yolda olan her şeye, her halime şahit tek canlı da bu ağaçlar. Başka kimse değil, sadece onların orada olması beni rahatlatıyormuş gibi. İçimizde bir bağ var. Ben konuşmuyorum, ağaçlar konuşmuyorlar ama hislerle bir şekilde birbirimizi anlıyoruz sanki.


Tabii bu akşam hâli bir fotoğraf değil. Mutlaka daha önce çekmişimdir ama eminim. Karanlık ve sadece sokak lambalarının sarı, loş hâli çok tatlıydı. Bir sürü gölge yola düştüğünde gölgeleri adımlamak hoşuma giderdi. Ancak çok yakın zaman önce yan taraftaki DSİ hurdalığın içine beyaz sinir bozucu sokak lambaları takmış. Beyaz ışık ağaçlı yola da yansıyor. İlk gördüğümde ciddi tadım kaçtı. Beyaz ışıktan nefret ederim çünkü. Evet sokak lambasında bile. Konuyla ilgili ne yapabilirim bilmiyorum. Ama aklıma DSİ Bölge Müdürü'nü aramak ve konuyu nazikçe açıklamak, dilerlerse değişecek ışıkların masraflarını da karşılayabileceğimi söylemek bile geldi aklıma. Diğer alternatiflerimi saymıyorum. Bazılarının içinde şiddet var.

Sonra birden acaba burada kaç tane ağaç vardır diye merak edip hem yukarı yürüdüm tekrar hem de ağaçları saydım. Bu bilgiyi merak etmek için doğru zaman mı bilmiyorum. Ama ettim işte. Ağaçların hepsini saydım. Bunu hemen telefona not alayım yoksa unuturum dedim. Unuttum.

Yolun hemen yanındaki DSİ'nin hurdalığı sokakla paralel. Nedense o hurdalığa karşı aşırı ilgi duyuyorum hep. Her sabah önünde geçerken içeride değişik bir durum var mı diye süze süze kontrol ediyorum. Yeni hurdalar gelmiş mi, eskiler gitmiş mi? Sessiz sakin bir envanter yoklaması. Bazen çok uzun süredir orada duran hurda yeşil arabaya "selamünaleyk" diyorum. Çok şükür onun ne dediğini duymayacak kadar akıl sağlığım var, şükürler olsun oh. Kendisi de bu arkadaş. 

Sonra bak aklıma ne geldi tam bu ağaçlı yolun sonunda bir apartmanın duvarı var.

Ben yıllardır, bakiyim kaç yıl. (Parmak hesabı) 9 yılmış. 9 yıldır o duvarı dünyaya haykırmak istediğim bir cümleyle doldurmak istiyorum şiddetle. Ama yalnızca o cümleye karar veremiyorum bir türlü. İçinde ağaçlı yol da olan bir cümle olsun istiyorum. Arkadaşlarımla insan dışı içtiğimiz sıradan bir geceydi. Bir süre o duvarı anlattım masada. Dedim ki "Ben o duvara bişi yazıcam!" "Ne yazacaksın?" dediler, "Banane yazıcam bişiler!" dedim. Oktay gaza geldi birden. Dedi ki, "Kalk gidiyoruz, benim bagajda öyle boya gibi şeylerden var onunla yazarsın." Sonra tabii jet hızıyla çıktık operasyona gider gibi atladık arabaya. Bizim mahalleye girince müziğin sesini kıstık, farları kapattık. Ben arabadan inip etrafta birileri var mı, pencerede balkonda olabilecek komşularımı gözlerken Oktay da bagajdaki boya gibi şeyleri aradı. Galiba tam o anda ben de duvarın önündeydim ve ne yazacacağıma karar vermiştim. Oktay gelip yassı kutuda birkaç bir şey verdi. Ben sprey gibi bir şey bekliyorum oysa. "Fırça gibi bir şey var mı ya?" diye sordum. "Ona bakıyorum ben de ama yok sanırım" dedi. Ben de belki bununla da yazılır diye kapağı açtım içindeki gri şeye parmaklarımı daldırıp duvara parmaklarımla yazı yazmaya çalıştım. Biraz uğraştım, duvarda gri iz bile bıraktım ama yazılmadı. Çünkü Oktay'ın boya gibi şey dediği şey araba cilası çıktı. Üç gün elim, yüzüm elf gibi parlaya parlaya dolaştım. Ne yazmaya çalıştığımı da hatırlamıyorum zaten. 

 

Neyse en azından bu şekilde de olsa duvarla bir hikayemiz var artık. 2023 planlarım içerisinde o duvara bir cümle yazmak var. Neyse sonra eve gittim ben işte. Ama birkaç saat sonra hava kararınca bir de gece sokakta olmak istiyorum demiş olayım ki öncekinden daha yüksek bir halde sokağa attım kendimi. Botlarımı bile bağlamadan çıkmama güldüm biraz, sonra yine botlarımı bağlamadan yürümeye devam ettim. Öyle sallana sallana ama uzun uzun da yürüdüm. 


Sonrası malum. Birden bir bar köşesindeyim. Köşe de köşeymiş ha. 

 
 
Tatlı tatlı içip bi' şeyler yazdım sonra. Tepedeki sobayı yaktıklarında bu masa kırmızı oluyor ya o renk tonlarını çok seviyorum ayrıca.