-Öfke. Öfke. Öfkeee. Öfkeeee! Son günlerin en baskın duygusu. Öyle ki kasıklarıma bastırıyor önce kendisini. Karnıma yaslıyor karnını. Göğüs kafesime tüm bedenini dayayarak dudaklarıyla da nefesimi zaptediyor. Nefesimin bittiği noktadaki öfkeyim o yüzden hep.
-Google'da "Kullanıcılar bunları da sordu" kısmına aşırı mutlu oldum az önce. EVET YALNIZ DEĞİLİM BUNLARI YAŞAYAN BAŞKALARI DA VAR! coşkusu açıkçası. Kader birliği, dert ortaklığı, yoldaşlık...
-Savaşla sohbet ettik biraz ofisten çıkmadan. Çünkü Savaşla hep plansız başlar sohbetlerimiz. Kimse kimseye gidip "Ya seninle biraz konuşalım mı?" diye sormaz. Bunun bir randevusu olamaz. Sohbetin derinliğinin farkında olmak süreci biraz daha iyi yönetmek için fayda sağlar. Ve sonra o sohbet psikoterapi seansı gibi olur. Kendimizle yüzleşe yüzleşe deşeriz içimizi. Kendimize karşı büyük öfkeli, birbirimize karşı şefkatli.
-Tanıdığım en orijinal deliydi. Dümdüz deli böyle. Saten çarşaf gibi deli. Buralarda da büyük bir belediye işi almış mimar. Önceleri keyfi yerindeydi. Sorunlar arttıkça ve devam ettikçe adam gözlerimin önünde acayip bir şeye dönüştü. Bir gün buluştuk ama o daha önce oturduğu köşe zaten loş olan bir mekanda en karanlık yeri bulup oturmuş. Ama yoldan arabalar geçerken farları hafif yüzüne vurunca bir şeyler şekillenmeye başladı. Adam dayak yemiş bildiğin. Fakat ne yemiş. Şiş ağzıyla "Siz bir de onları görün ehehehe" dedi bir de. İnşaatın işçileriyle ciddi sorun yaşıyordu. Uyardı, konuştu, daha fazla sarı kula aldı ama bir türlü çözemedi ve aksine işçiler bu iyilikleri suistimal etmeye başladı. Bir gün çok fazla alkollüyken 10 kişilik işçi grubuna tekme tokat saldırmış bizimki. Hiçbir zaman o gece orada çok büyük dayak yediğini kabul etmedi.
-Bahadır'ın çizer bir arkadaşı var. Az önce arayıp önce Cihan'ın kim olduğunu hatırlatarak, "Ya bi' çocuk kitabı yazsana, Cihan da çizsin" dedi Bahadır. "Çocuk kitabı niye? dedim. "Ya o sektörde çok para var" dedi. Kahkaha attım haliyle. Baya bana ekonomi özeti sundu neden bu işi yapmamız gerektiğiyle ilgili. Öyle makul nedenler sundu ki...Çocukların hiçbir şey öğrenmeden iyilik yoksunu büyüdüğünü bunun da iyi yazılmamış çocuk kitaplarından olduğunu anlattı. "Balım sen şu an parayı mı düşünüyorsun çocukları mı?" diye sormak geldi içimden. Sordum da zaten. Güvenmiyorum bu pezevenge çünkü. "Tabii çocuklarıııı düşünüyorum" dedi ama sesi titriyordu. Sesinin titremesiyle dalga geçtim ben de. Bırak bu işleri diye İsmail abinin pembe kravatlı mor takım elbisesi içinde taam hadi taam inandım hareketini yaptım. Sonra yeni bi' soru sorma isteği geldi, hep gelir. Neyse. "Neden bana soruyorsun bunu? Nasıl bir çocuk kitabı yazabileceğimi düşünüyorsun?" dedim hızlı hızlı. "Başka yazar tanımıyorum çünkü" dedi, tokat atar gibi. Sonra kıvırdı hemen, "Yaa ben sana güveniyorum o yüzden yani" falanlar çıkmaya başladı. Pezevenk demiştim.
-Bu gazetecilerin haberim her yeri salladı, bakanlık açıklama yaptı artistliği yapması da gazeteciliğe dahil. Oysa bende tam tersi işledi. Yaptığım bir haber nedeniyle ilgili bakanlıktan direkt cep telefonuma gelen aramayla evhamlandım. Evhamım da bana bişi olacağı korkusundan falan değil bu kadar prosedür işini nasıl halledeceğiz diye. Yok evden al gel, kelepçe taktı mı takmadı mı? Üstün başın pijamalı mı değil mi? Üzgün mü görünüyorsun güçlü mü? Öfkeli misin çelik gibi mi? Tutuklama oldu mu? Adli kontrol mü? İlk açıklama. Çarpıcı mesajlar. Ama bunu sadece biz görüyoruz. Bence artık başkalarının da görmesi lazım.
-Normalde dinlemeyeceğim şarkıları hiç değişirmeden kendimi deşe deşe dinlememden anlamalıydın gitmeni istemediğimi. Nereye düştüğü belli olmayan bir yere düşüyoruz gibi ama keşke düşmeseydik.
-Bazı şarkılar yaşanır. https://youtu.be/pbeiDLdeaYs
-Belki de ben uyduruyorumdur?