28 Temmuz 2023

Kumsal.

Bazen içimden içip içip ağlamak geliyor. Kocaman bi sahilim var bunun için. Liseden bu yana her canım sıkıştığında, belki yılda birkaç defa aynı şeyi yapıyorum. Kumsala, dalgaların sıfır noktasına oturup kaç dakika kaç saat ağladığımı bilmeden; bir nevi zaman kavramını da yitirerek ağlıyorum. Bazen oturup kafamı dizlerimin arasına gömerek, bazen ayakta kumların üstünde tepine tepine. 

Kimse karışmıyor ağlama krizime, kimse "Ne oldu? İyi misin?" diye sormuyor. Sorulsun istemediğim bi an zaten. O yüzden bu kumsala ve canım denize kendimi çok akıttım. Ağladım çözdüm, bazen kuma gömdüm; bazen kumla üstümü örttüm. Aramızdaki bu bağ da bundan kesinlikle. İnsan koynunda ağladığı, en güçsüz haliyle utanmadan sığındığı denizle bağını kurar tabii. Sanki bu kadar ağlamayı en iyi o anlarmış gibi. Sanki tüm bu denizleri asırlarca ağlaya ağlaya biz doldurmuşuz gibi. 

Benim cephede son dönemde rüzgar sert esiyor. Sahile dökülmeye korkuyorum. Çünkü dökülürsem yıkılmamdan korkuyorum. Geçen gün Mertle, son dönemim ve olayları karşılama biçimimle ilgili tartışırken aslında çok anlamlı olduğunu düşündüğüm şeyler söyledim. "Bırak bu motivasyon konuşmalarını" dedi. Sonra gerçek bir çöküş yaşamadığım sürece esas dirilişi yaşayamayacağımdan falan bahsetti. Bazı şeyleri bir türlü sonlandıramayışımla ilgili yaptığı epik konuşma biraz gözlerimi doldurdu. "ŞİMDİ DEĞİL TABİİ Kİ MERT" diye bağırdım gözlerimi belertip. Galiba biraz da tam bu andan bahsediyordu. Öyle hazırlıksız yakalandım ki. Haftanın son günü. Cumaya kavuşma şeklimiz bu olmamalıydı belki. 

Pazartesiden cumaya her gün ama her gün nasıl başardığımı bile bilmediğim tempoda metin yazdım ve daha bir sürü şey. Yalnız şu an bi ağlama krizi eşiğinde olimpiyatta içmeye devam ediyorum. Yanımda hiç arveles yok ama olsa da bu baş ağrısının hakkından gelebilir miydi ŞÜPHELİYİM. Afrika'dan gelen çöl sıcaklarına rağmen burası aşırı serin ve rüzgarlı. Artık rüzgarından yağmurun geleceğini anlayacak kadar ezbere biliyorum bu şehrin iklimini. Bugün yine çok ben gibi. Renkleri birbirine uyan aşırı iyi kombiniz. Eminim dalgalar kıyıyı deliler gibi dövüyordur. Belki şimdi benim de o dalgalarla birlikte kendimden taşmam gerekiyordur... Bu hisse ne zaman kapılsam peşinden hastanede yatmamı gerektirecek kadar şiddetli geçirdiğim o atak geliyor. O yüzden sanırım biraz da ihtiyatlı davranıyorum hep koyvermek konusunda. Ama şimdi şubat ayında ricayla psikiyatrıma yazdırdığım yeşil reçeli olduğu ve bağımlılık yaptığı için her doktorun yazmak istemediği canım Ativan'ın sonuncusu cüzdanımda vesikalık resim kısmında son bir tanesinin durduğunu görmek beni biraz iyi hissettiriyor. Cüzdanı açışımla gülüşünle, gözlerinle ve saçlarınla sonucunda şiddetli bir ağlama krizi sonrasında hastanede mucizevi biçimde dakikalar içinde dilimin altına sıkıştıracakları ilaç da bu. Gideyim de denize birakayim kendimi. 

18 Temmuz 2023

Kırıldığım yerden çiçekler açıyor.


Sonsuz bi' sabırla taşların yerine oturmasını bekliyorum. Genelde bazı şeyleri beklemek sıkıcı olabiliyor ama bu defa ne sıkılıyorum ne de kalbimde herhangi bir yük taşıyorum. Takıldığım bi' düşüncenin etrafında dolanıyorum, içimi dinliyorum uzun uzun; hislerim her zaman yolumu aydınlatıyor. Kendimi unuttuğumda da yolumu kaybediyorum. Bence zaten temel sıkıntı bu.

En heyecanlısı da kabuk değiştirdiğimin farkında olmak ve kendimi hem içeriden hem dışarıdan izleyebilmek. Acayip bir kaos ama aynı zamanda delicesine bir güç. Direnmiyorum da, bu dönüşümü tüm benliğimle destekliyor olanları heyecanla ve merakla izliyorum. Bi' devrime şahit olmak gibi. Herkes kendinin militanı olmalı zaten bence. 

Yeni güncellemelerimde insanların aklımı karıştırmasına, kalbimin kırmasına, önceki zamanlarda yaptığı bi' şeye delicesine üzülecekken her şeyi büyük bir metanetle karşılamak gibi enteresan şeyler var. Enteresan diyorum çünkü bunları nasıl öğrendim bilmiyorum. Vahiy de inmedi ama gün içinde bazı şeylerde küçük aydınlanmalar yaşıyorum. Önce küçük taşlar, sonra da büyük taşlar yerlerine oturacak gibi hissediyorum. Kimse beni boşuna üzmemiş, artık bundan net eminim. Kırıldığım her yerden yeni bi' dalım uzuyor, çiçekler açıyor... 

06 Temmuz 2023

Şükran günü.

Kendime 18 dikişli bi' yara gibi davranıyorum. Hiçbir yere çarpmamaya çalışıp, en iyi tentürdiyotları sürüp, en iyi gazlı bezlerle ve bantlarla pansuman yapıyorum. Kimsenin göremediği bi' yerde dikişlerim, o yüzden kimse de sormuyor "Ne oldu?" diye. Ağzımı açıp konuyla ilgili iki kelam etmek istemem zaten. Özenle diktiğim 18 dikişten 7'si falan düşmüş. Hepsi düşecek biliyorum. Bana olanları hatırlatmak için yara izim kalacak içimde. O izi de sarıp sarmalayacağım.

Bir eşiğin önünde olduğumu hissediyorum bir süredir. Bir adım sonrasında farklı bi' bilinçle yaşayacağımı sanmıyorum elbette, böyle şeyler süreçle olur elbet. İşin heyecanlı yanı, bir sürecin sonundaymışım gibi sanki şimdi. Yaşadığım her hissin, öğrendiğim her şeyin beni getirdiği bu kapının önünde sigara içip volta atıyorum birkaç aydır. Böyle söyleyince stresli bi' anmış gibi canlanıyor; ama değil.

Yengeçler büyüyüp kabuklarına sığamadıklarında, daha fazla büyüyebilmek için kabuklarını kırar. Biz insanlara ibretlik hayat dersi. O yengeçlerden birisi de benmişim gibi bir süredir. Kabuğumu inatla ve inatla kırmak için baskı yapıyorum. Çok yorulunca duruyorum, bazen kıramayacağım endişesi yaşıyorum; kalbimin, içimin fena acıdığı anlarda kendime daha sıkı sarılmaktan başka hiçbir şey bilmiyorum. Sonra birden o küçük kabuğa meydan okuyarak ayaklanıyorum. Şairin dediği gibi, içimden bir 'yaşam ordusu' çıkıyor. 

Bütün o düzen takıntıma rağmen evren bana bu defa "Bi' sal artık kendini" diyor. Fena da yapmıyor. "Kötü bir duyguya feda edecek tek bir saatim yok benim" diye büyük büyük konuşurken, tüm o yaşama coşkumla birlikte içimin bi' köşesinde sabit acıyı taşıyorum. Dengede olmayı bu denli gözardı etmeseydim belki bu konuda kendime mahcup olmazdım. O yüzden şimdi o sızıyı her duyduğumda bi' köşede sessizce oturup geçmesini bekliyorum. O sızının daha az sıklıkta gelmesi için de elimden gelen her şeyi yapıyorum. Kendime sımsıkı sarılışım da aslında burada başlıyor. İnan, insan kendisine hiç ama hiç kıyamıyor. (Kendini zerre sevememiş insanlar hariç)

Hayata karışışımın 35. yıldönümüne birkaç ay kala, farklı bi' frekanstan gelen bu bilinci ne zaman tam anlamıyla anlayıp içselleştiririm bilmiyorum ama; sanırım ilk defa bunca koşuşturma, karmaşa ve her şeyin bu denli ayaklanması içten içe hoşuma da gidiyor. Yaşamın bazen tökezlenebilen bir yol, benimse bazen mızıkçı bir yolcu olduğum kabulüyle şöyle bi' bakınca yaşadığım bu harika hayat için şükürler olsun. 

Şimdi, hayatın nasıl akıp gittiğini sakince izlediğim bi' pencere kenarındayım. Onca insan, onca hikaye, onca yol. Geldiğim tüm bu yola bakınca paniğimi, hoyratlığımı, toyluğumu, kendime yetemediğim anları görüyorum; ama asla kızmıyorum. Çünkü şimdi dudağımda yarım bi' gülümsemeyle bu pencere kenarında sakince oturabiliyorsam o anlar sayesinde. O anların her birine şükürler olsun. 

Hayatın olağan akışına direndiğim o günlerden sıyrılıp buraya gelmek elbet kolay olmadı. Ama şu tatlı canımın en güzel yerinde taşıdığım insanlar; ailem, dostlarım, birlikte çalıştığım insanlar, kalbimi şöyle bi' gelip yoklayanlar, kıranlar, kalanlar, gidenler, dönenler... Sevdiğim onca şey; ay doğumu, kumsalda dans, bisikletim, ağaçlı yolum, ojelerim, kırmızı rujlarım, beyaz kelebekler, uçurtmalar, sabah yüzüme çarpan tertemiz hava, cici bebe, spotfy hesabım, çiçekli elbiseler ve ışıl ışıl parladığım her ana da şükürler olsun. 

Ay resmen şükran günü oldu buralar. Kulaklığın da şarjı bitti. Hesabı istedim. Bi' tek yaban mersinli pasta ve kahvenin değil başka bi' hesabı da kapatmaya yürekten karar verdim. :)

02 Temmuz 2023

Çözülmüyorsa, çözülmediğindendir.

Kendime zaman verdim. Bir insanın kendisine zaman vermesi şahane tatlı bi' şey. Aynı "zamanda" kendi elinden tutmak, yaralarına pansuman yapmak, azıcık şımartmak gibi şeyler de var içinde. Canım bir yere gitmek mi istiyor, hoop gidiyorum. Canım bir şey mi içmek istiyor, içiyorum. X bir şeyi yapmak istemiyor muyum? Asssla yapmıyorum. Kimse için keyfimi kaçırmıyorum, keyfim kaçacak gibi hissedersem de kalkıp yok oluyorum. Alışveriş olayını yine abarttım. Uzun bir süredir almayı düşündüğüm bir sürü şeyi aynı anda aldım gitti. En yakın arkdaşım üzüldüğünde neler yapıyorsam aynılarını kendim için de yapıyorum, hatta daha fazlası. (Aslında hepsi olması gerekenler taabii)

Geçenlerde arkadaşım malum konuyu açarak, "Nasılın?" dedi. En sakin halimle, "Psikolojide iki ileri bi adım geri hadidesi var. Öyleyim işte" dedim çok normal bir şeyden bahsediyormuş gibi. "Geçen ay da böyle dedin" dedi. Ay olmuş, yeni fark ettim. 

Bi' şeyi alabildiğine yok saydığınızda o yok olmuyor. Bana bir yüzleşme gerekti bunca zaman, yapamadım. Birinin beni karşısına alıp kandırması mı gerekli acaba "Amcalar çikolata satmıyorlarmış, vazgeç istemekten" diye? Kendimi karşıma almadım hiç bu konuda. Makul anlaşmalar da yapmadım. Bu hissi yok saydımsa da o çok alakasız yerlerde çıkıp "Evet, ben buradayım bak gör şimdi nasıl sızlatıyorum kalbini" deyip durdu. Bütün kitaplarda makalelerde zaman verin kendinize diyor. Hobiyse hobi, sosyallikse sosyallik, tatil, kalabalık, kahkahlar... Sabaha kadar dünyanın en mutlu insanı gibi dans edebilirim ama hiçbir kitapta yazmaz bu kalp sızlamasının nasıl kötü hissettirdiği. 

Sonra araya uzun bir tatil girdi. Dedim, ben hallederim o zaman bu meseleyi. Çok değil, şöyle birkaç saat dökülsem, yaza yaza ağlasam, ağlasam hafiflese; kimseyi de aramasam ama, burada böyle sessiz sakin kendi içimde çözüp hallederim. (Halledemedi)

Hissettiğim şeylerin asla bir parçası değilmişim gibi davranıyorum. Yeni ve saçma bi' oyun gibi. Uzaktan izliyorum kendimi. "Aaah nasıl üzgün" deyip üstüne ben de üzülüyorum, sonra çabuk dikkatim dağılıyor. Ama tepki sadece bu, başka bi' şey yok. Çünkü bu konuda yapmam gerekenleri bilip, üstüne de yapmayı başaramıyorsam kendime uzaklaşıyorum. Tüm bu hisleri yok saymaktaki başarım daha katmerli. Biraz onu övebiliriz bence. 

Bazı şeyler hemen yok olsun, hiç olsun istiyoruz olmuyor. İnsan müthiş bi' irade aslında, ne zaman koyvereceğini ve ne zaman çok güçlü duracağını biraz mecbur öğreniyor. Güzel bi' hayat var önümde diyorsun, bir sürü de güzel şey sıralıyorsun ama gün sonunda yine aynı şeye üzülüyorsun. Çok fenalık geçirten bi' durum değil mi sence de? 

Tüm bunları atlatmanın neresindeyim bilmiyorum. Hissime ket vurdukça neler olduğunu gördük son ayda, eee napayım komple salıp kaldırımlarda oturup ağlayayım mı? Tam olarak içten içe böyle üzülüyorum çünkü. Ama siz benim dans ettiğimi sanıyorsunuz. 

Neyse, 

Çözülmüyorsa, çözülmediğindendir.