25 Ağustos 2023

"Birçok şey üzerine yeniden düşünmek"

Kolay olmayacağını biliyordum. Ama karşıma bunların da çıkacağını tahmin etmemiştim. Hakimiyetini kaybetmiş ve kaosa dönmüş bi' ihtilal gibi şimdi. Çok hızlı düşünüyorum, keşke düşündüğüm kadar hızlı yazabilseydim. 

On dört gündür beynimin arka planında aynı programlar çalışıyor. Zaman zaman donuyor, müzik takılıyor alt+f4'ler faydasız, çare fişi çekmek. Çerçeve belli, akış tahmin edilebilir ve 'ben bu acının sorumluluğunu alıyorum' diyebilmek paha biçilmez. 

Bugün içinde felsefenin, psikolojinin, edebiyatın, sinemanın ayrı ayrı sandalyelerde oturup altı saatlik sohbete eşlik ettiği bi' masadaydım. "Hiçbir şey rastlantı değildir" alıntısını hep kullanırım böyle masalarda. "Şimdi biz buradaysak da bunun da var." İki hoş beş edilip olaysız dağılabilecek masa aniden bir psikoterapi seansına döndü. Benden çeyrek asır daha fazla bu meselelere kafayı yormuş bir adamın, son dönemde yaşadığı bir nevi 'dönüşümü' dinledim. Kendi çıktığım yolu gördüm onun taşları yerinden oynatmasındaki eminliğinde. O kadar uzun tartıştık ki, benim taşlar hâlâ havada -birkaçı kayıp- ama bu dağınıklık beni rahatsız etmiyor. Her şey yerli yerine oturduğunda çok sağlam bir yolum olacak, hissediyorum. "Senin sabrın doğduktan 0.0001 saniye sonra bitmiş" deyip her defasında güldüren eski sevgilim şu konudaki sabrımı ve kararlığımı görse bence çok mutlu olurdu. 

Akşam eve döndüğümde Twitter'da bi' psikolog tarafından yazılmış ve bana çok benzeyen tweet okudum: 

"Bugünlerde kendimi pek iyi hissetmiyorum. Büyük kırılma noktalarından birindeyim sanki. İnsan hayatında böyle kırılma noktaları olur. Şimdi, 34 yaşında, birçok şey üzerine yeniden düşünmek istiyorum" (@mervetarhan)

Tweetin altındaki tüm mentionları da okudum. Muazzam benzerlikler. Özellikle benim son dönem yaptığım da birçok şey üzerine yeniden düşünmekti. Çoğu zaman erteleme, yok sayma yoluna gitsem de veya kafamın içindeki o sesi duymak istemediğim için kendimi suni bi' partinin içine atsam da bu birçok şey üzerine yeniden düşünme maratonu beni tahmin edemeyeceğim bir yere götürdü. Geldiğim yer, yola çıkmaya karar verdiğim yerden daha geride; daha üzgün, daha öfkeli ama hepsiyle hesaplaşmak/anlamak/barışmak için de gerekli sağlıklı bir içgörüye sahibim. 

Aynı tweetin devamında son dönemde yazdıklarını çok değerli bulduğum bi' klinik psikoloğun tweetine denk geldim:  

“Otuzuma geldim, hâlâ kendimi bulamadım!” diye hayıflananlar; ergenlik fizyolojik olarak 25, sosyo kültürel olarak 30 yaşına kadar devam ediyor. İnsan prematüre doğan, dolayısıyla geç olgunlaşan bir canlı. Ve yirmili yaşlar, en verimli çağ değil en belalı çağdır. Ruh hastalıkları, kişilik bozuklukları yirmili yaşlarda kendini gösterir, depresyon, öz yıkım ve öz kıyım davranışları sık görülür. Aklın karışık, duyguların kırılgan, dış etkilere açık olunan kritik bir dönemdir. Kariyer, ilişkiler ve finansal durum ile ilgili güvensizlik, kaygı, şüphe ve hayal kırıklığı ile tanımlı çeyrek yaş krizini de düşünürsek birey aslında otuzlarının ortasında ancak kendine geliyor diyebiliriz." (@suleoncu)

Son dönem yaşadığım süreç, bugün o masada geçen altı saat, iki psikologun tweetleri ve tweetler altındaki mentionlar aslında mevzuyu çok karıştırmış gibi görünse de ufukta benim için güzel bir ışık yakmış gibi hissediyorum. Her zaman ancak dağıtırsam toparlayabileceğime inandım. 

35'ime 20 gün kala rastlantı olmayan her şey gibi, bunlar da değildi...

Aklım ritimli, akıp giden ve bir yerlere bağlanabilecek kadar nizami yazabilecek kadar derli toplu değil. Bu, endişe edilecek bi' şey de değil. Bugün malum masada yüreklendirmenin en tatlı halinde duyduğum gibi;

"Yaz da, nasıl yazarsan yaz!"

09 Ağustos 2023

"Fırtınasız denizde herkes kaptan"

Ne derler bilirsin; "Fırtınasız denizde herkes kaptan" 

En fırtınalı dönemlerimden birisini yaşıyorum. Diş çıkaran bebekler gibi, dur bakalım bi' şeyler olacak gibi. Tansiyonum hep yüksek, çözüm yollarını gözüm kapalı gidebilecek kadar iyi biliyorum. Bazen bilmek de iyi değil.

Bir önceki yazıda kabuk değişiminden bahsetmiştim. Aslında aylar önce gördüğüm, "Evet bunu bunu yapmam gerekli" dediğim bir sürü şey, en fenasından kaos döngüsüne girerek "ACELE ET" restini çekti. Restini gördüm. Restinle çöktüm. Ama bunları da halledeceğim, hep hallettim. (Bunu son günlerde çok sık tekrarlıyorum)

Altıncı his bir insan olsaymış ben olurmuşum. Hissine kapılıp uzaklaştığım her şey, bugün bana "İyi ki yapmışsın kızım!" dedirtiyor. Bir gün bile yanıltmadı. Sonsuz teşekkürler. 

Aynı anda hayatında yıllarca yer etmiş insanları hayatından çıkarmak için çelik gibi irade gerekiyor. Bu iradeyi de evren yaşattığı her bir olayla tepeden tırnağa örüyor ruhuma. Kendimi ayrıcalıklı hissediyorum. Keriz mutluluğu gibi. 

Daha önce birlikte güldüğüm, ağladığım, sarıldığım, kalbimi-ruhumu açtığım, yatağına yattığım, birlikte uyuduğum, uyanıp yanımda bulamayınca endişelendiğim; bir noktada arkadaşlığına yıllarımı, aşkına süreyle biçemeyeceğim değeri verdiğim üç insanı hayatımdan uğurladım. Henüz birisinin bundan haberi var. Birisi ihtimal vermiyor olabilir. Sonuncusu da mutlaka geri döneceğimi sanıyor muhtemelen. Çünkü bildikleri ben, hep dönerim. Şimdi içim zerre istemiyor dönmeyi. 

En çok nerede kırıldım, tam olarak nerede vazgeçtim ve "Evet bu insan artık bana içten içe zarar veriyor ve hayatımdan çıkarmam gerekli" dedim bilmiyorum. Ama üçünde de sıkıcı olaylar yaşandığı konusunda hemfikiriz. 

Sanırım son dönemde gururumu en çok kıran şey ihtiyacım olduğunda yanımda olmasını istediğim insanların yanımda olmaması. Bu yanımda olmasını istediğim anlar gerçekten kötü anlar, çaresiz hissettiğim, çıkar yol bulamadığım ve yardıma ihtiyacım olan anlar. Zaten kolay kolay da kimseye 'Sana ihtiyacım var" demem, diyemem. Ama başkasının bana ihtiyacı olabileceği inceliğini, düşünceliliğini gösterip en yakınlarımın elini uzattığı her yerde olabilirim. Yapılan iyilik söylenmez; ama bana yapılan kötülüğü anlatmam için de bunları söylemem gerekiyor. 

Çelik gibi irademle terk ettiğim üç insanın da ortak özelliği alma-verme dengemizin bozulmuş olması. Burada benim sorumluluğum var. Aslında tüm bu mevzuyu en başından bu yana benim kendi içimde çözmem gerekiyordu. İçime döndüm, ne yaptığıma ve bana ne yapıldığına baktım. Birkaç son damla gerekliydi bardağı taşıracak. Ben tam bunları düşünürken birer birer damladı. Ben taştım. 

Otuz beş yaşa 1 ay kala değişik güncellemeler alıyorum. Tüm ilişkilere karşı yeni bir bakış açısı geliştiriyorum. Üstelik bütün bunları nadir zamanlarda çökerek ama o zaman ağlarken bile başım dik ağlayarak yapıyorum. Kalbimin haklılığı içimi ferahlatıyor. 

Türkçe sözlük okuyup, durduk yere yeni kelimeler ve anlamlarını öğrenmeyi çok seviyorum. Bazen bazı kelimelerin anlamlarını yanlış/eksik bildiğimi fark ediyorum. Hepsi, bir zaman hayatıma çok şey katmış ama anlamını yanlış yazdığım veya yaşananlardan sonra anlamları değişmiş insanlar. Kusursuzum demiyorum. Ama iyi bir dost, iyi bir sevgili olduğumdan eminim. En azından bunun için yürekten bi' çabam hep vardı. Ama bu karşımdaki çabasızlık artık kendime olan sevgimi sorgulatıyor. Ve bu asla tartışmaya açık bir konu değil. 

Bir çırpıda geçmeyecek, bunu biliyorum. Ama kimseye dönüp son bir söz söylemek isteyecek kadar da kendimi yormak istemiyorum. Bana bu nezaketsizlik yakışmayacak bunu da iyi biliyorum. Ama öyle derin kırılmışım ki, nezaketim nerede hiç bulamıyorum. Yine de her şeyin geçeceğini bilmek iyi geliyor.

Uzun bi' yıllık izne ayrıldım. Bir süre kabuğumda yasımı tutacağım, kendimi iyileştireceğim.

Ve her şey bittiğinde canım kendimle yine gurur duyacağım.  

Çünkü bi' gün herkes, hepsi, her şey gittiğinde burada sadece ama sadece ben kalacağım.