Ne derler bilirsin; "Fırtınasız denizde herkes kaptan"
En fırtınalı
dönemlerimden birisini yaşıyorum. Diş çıkaran bebekler gibi, dur bakalım
bi' şeyler olacak gibi. Tansiyonum hep yüksek, çözüm yollarını gözüm kapalı gidebilecek kadar iyi biliyorum. Bazen bilmek de iyi değil.
Bir önceki yazıda kabuk değişiminden bahsetmiştim. Aslında aylar önce gördüğüm, "Evet bunu bunu yapmam gerekli" dediğim bir sürü şey, en fenasından kaos döngüsüne girerek "ACELE ET" restini çekti. Restini gördüm. Restinle çöktüm. Ama bunları da halledeceğim, hep hallettim. (Bunu son günlerde çok sık tekrarlıyorum)
Altıncı his bir insan olsaymış ben olurmuşum. Hissine kapılıp uzaklaştığım her şey, bugün bana "İyi ki yapmışsın kızım!" dedirtiyor. Bir gün bile yanıltmadı. Sonsuz teşekkürler.
Aynı anda hayatında yıllarca yer etmiş insanları hayatından çıkarmak için çelik gibi irade gerekiyor. Bu iradeyi de evren yaşattığı her bir olayla tepeden tırnağa örüyor ruhuma. Kendimi ayrıcalıklı hissediyorum. Keriz mutluluğu gibi.
Daha önce birlikte güldüğüm, ağladığım, sarıldığım, kalbimi-ruhumu açtığım, yatağına yattığım, birlikte uyuduğum, uyanıp yanımda bulamayınca endişelendiğim; bir noktada arkadaşlığına yıllarımı, aşkına süreyle biçemeyeceğim değeri verdiğim üç insanı hayatımdan uğurladım. Henüz birisinin bundan haberi var. Birisi ihtimal vermiyor olabilir. Sonuncusu da mutlaka geri döneceğimi sanıyor muhtemelen. Çünkü bildikleri ben, hep dönerim. Şimdi içim zerre istemiyor dönmeyi.
En çok nerede kırıldım, tam olarak nerede vazgeçtim ve "Evet bu insan artık bana içten içe zarar veriyor ve hayatımdan çıkarmam gerekli" dedim bilmiyorum. Ama üçünde de sıkıcı olaylar yaşandığı konusunda hemfikiriz.
Sanırım son dönemde gururumu en çok kıran şey ihtiyacım olduğunda yanımda olmasını istediğim insanların yanımda olmaması. Bu yanımda olmasını istediğim anlar gerçekten kötü anlar, çaresiz hissettiğim, çıkar yol bulamadığım ve yardıma ihtiyacım olan anlar. Zaten kolay kolay da kimseye 'Sana ihtiyacım var" demem, diyemem. Ama başkasının bana ihtiyacı olabileceği inceliğini, düşünceliliğini gösterip en yakınlarımın elini uzattığı her yerde olabilirim. Yapılan iyilik söylenmez; ama bana yapılan kötülüğü anlatmam için de bunları söylemem gerekiyor.
Çelik gibi irademle terk ettiğim üç insanın da ortak özelliği alma-verme dengemizin bozulmuş olması. Burada benim sorumluluğum var. Aslında tüm bu mevzuyu en başından bu yana benim kendi içimde çözmem gerekiyordu. İçime döndüm, ne yaptığıma ve bana ne yapıldığına baktım. Birkaç son damla gerekliydi bardağı taşıracak. Ben tam bunları düşünürken birer birer damladı. Ben taştım.
Otuz beş yaşa 1 ay kala değişik güncellemeler alıyorum. Tüm ilişkilere karşı yeni bir bakış açısı geliştiriyorum. Üstelik bütün bunları nadir zamanlarda çökerek ama o zaman ağlarken bile başım dik ağlayarak yapıyorum. Kalbimin haklılığı içimi ferahlatıyor.
Türkçe sözlük okuyup, durduk yere yeni kelimeler ve anlamlarını öğrenmeyi çok seviyorum. Bazen bazı kelimelerin anlamlarını yanlış/eksik bildiğimi fark ediyorum. Hepsi, bir zaman hayatıma çok şey katmış ama anlamını yanlış yazdığım veya yaşananlardan sonra anlamları değişmiş insanlar. Kusursuzum demiyorum. Ama iyi bir dost, iyi bir sevgili olduğumdan eminim. En azından bunun için yürekten bi' çabam hep vardı. Ama bu karşımdaki çabasızlık artık kendime olan sevgimi sorgulatıyor. Ve bu asla tartışmaya açık bir konu değil.
Bir çırpıda geçmeyecek, bunu biliyorum. Ama kimseye dönüp son bir söz söylemek isteyecek kadar da kendimi yormak istemiyorum. Bana bu nezaketsizlik yakışmayacak bunu da iyi biliyorum. Ama öyle derin kırılmışım ki, nezaketim nerede hiç bulamıyorum. Yine de her şeyin geçeceğini bilmek iyi geliyor.
Uzun bi' yıllık izne ayrıldım. Bir süre kabuğumda yasımı tutacağım, kendimi iyileştireceğim.
Ve her şey bittiğinde canım kendimle yine gurur duyacağım.
Çünkü bi' gün herkes, hepsi, her şey gittiğinde burada sadece ama sadece ben kalacağım.