Tüm bu yaraları nasıl sararım bilmiyorum artık. Denenmiş tüm yolları denedim. Fazlasını da yaptım ama o şarkıda da dediği gibi, "Sandığın gibi değil, geçmiyor"
Debelensem de batabileceğimi öğrendiğim için artık hiçbir şey yapmıyorum. Aylardır içimden çıkıp gitsin diye beklediğim tüm kalp ağrılarım geçmiyor. Çok ağladım, çok içtim, çok bağırdım, çok çalıştım, çok yazdım geçmiyor.
İstemediğim bi' kadına dönüşüyorum.
En çok ışıltımı özlüyorum. Olduğum herhangi bi' yerde iyi hissetmeyi, geçmekten vazgeçtiğim sokakları, oturmayı bıraktığım park banklarını, bir şeye sevindiğimde içimden çıkan yaşam ordusunu ve çok fazlasını.
Şimdi ışıldayamıyorum. "Hasta mısın?" diye soruyorlar, "Evet" diyorum. Artık bi' şeyleri uzun uzun anlatmıyorum. Sokaklar ve parklar kafamdaki haritada silinmiş. Evin yolunu uzatıyorum.Yaşam ordum ağır yenilgi altında. Savaşın en gözü kara, en cesur generali bendim hep; ama şimdi gücüm yok. Hiç bu kadar güçsüz, yetersiz ve kimsesiz hissetmemiştim. Bu zamana kadar öğrendiğim hiçbir şey bu beni alıp yerden yere vuran, mefessiz bırakarak ağlatan hislerin üstesinden gelemiyor.
Tüm bunlar olup biterken bi' de tansiyon sorunuyla boğuşuyorum. Hipertansiyon teşhisimle, yeni ilaçlarımla ve doktorun "Bu kadar stres yapma!" ikazlarıyla hayatımda daha önce hiç yaşamadığım sahneleri yaşıyorum. Psikiyatrıma, "Ben bunları yaşamak istemiyorum artık" diyorum ağlaya ağlaya isyan ederek. Profesyonel davranmaya çalışıyor biliyorum ama yüzünden anlıyorum elinden bir şey gelmediği için onun da çok üzüldüğünü. Elinden sadece daha fazla peçete uzatmak geliyor, o kadar.
Bir süre önce bana "İhtiyacım var" dediğinde gidemedim. Önceden iki elim kanda da olsa gideceğim o yere gitmemek için iki elimle kalbimi boğdum. Boğdum boğdum boğdum. Sonra yine tansiyonum 18 oldu.
Bunun artık böyle gitmesini istemiyorum.