Şimdi çocuklar ceplerindeki mamaya odaklı kuyruk sallaya sallaya dolaşırdı peşinde. Tam o saatler. Gün batıyor, işler bitirilmek üzere veya paydos edilmiş. Duş öncesi bahçede muhabbet ederdik, gün içinde ara ara birlikte kahve molası verince yaptığımız gibi. Akşam üzeri de vardı böyle bir faslımız. Tam bu saatler işte, güneş denize düşmeden önce bizim bahçeye uğruyor. Çam ağaçlarına akşam güneşi çok yakışıyor. Mutfakta akşam yemeği telaşı. Biz onunla günü değerlendirip gelecek için plan yapıyoruz. O otları şöyle hallederiz, havalar biraz daha ısınıp toprak yumuşayınca çitleri yapınca gerisi kolaylıkla olur diyoruz, kuş evi alıp ağaçlara bol bol takalım etraf kuş sesi olur diyorum, "Gülsüm yengen de istiyordu onlardan, eldeki tahtalardan yaparız onu kolay o" deyip gülüyor. Yengemi düşünmesi hoşuma gidiyor. Hatta kendim kendime şaka yapıyorum, "Yenge sen çok iyi bir kadınsın ama kocan da adam çıktı"
Sabah Merve odamın içinde panik halde beni uyandırırken çok değil geçen Pazar tam bu saatlerde, biz henüz bir cenaze evi değilken Aydın amca Gece ve Siyahla oynuyor, biz balkonda müzik dinleyip kahve içiyoruz. Köpekler güldürüyor bizi. Ben sesli sesli kahkaha atıyorum. Ev, bahçe ve hatta sokak kahkahama şahit oluyor. Şimdi cenaze eviyiz, gülemiyorum. İçimden gelmiyor çünkü. Yataktan fişek gibi kalktığımda göğüs kafesime oturan şey iki gündür hiç olmadığı kadar ağır. Siyah, Aydın amcamın evinin oralarda dolaşıyor başı önde. Nasıl anlatırsın ki köpeğe, Aydın amcam enfeksiyon geçirirken kanı pıhtılaşmış, donmuş ve hayatını kaybetmiş. Yürüyerek girdiği hastanede durumu ağırlaşıp yarım saat içinde tüm organlarının fonksiyonlarını durdurduğunu da anlatamazsın.
Kendime de pek anlatamıyorum zaten.