"Dönüp durdum.
Çok hayal kurdum.
Hep o sözlerinde durdum.
Ah şu gönlüm,
Geçmez ömrüm.
Boyunca ben sana,
Tutuldum."
Kalbinin nasıl kırık olduğunu hatırlıyorsun durduk yere. (Merve buna hep 'dur yere' diyor ve aşırı sevimli bulduğum için her defasında çok gülüyorum) Önce bi' kabullenelim, her zaman mutlu olacak değiliz. Son dönem, canım azıcık hasarlı psikolojimle ilgili öğrendiğim en önemli şeylerden birisi: Üzülünce rahatsız olma. Bu da her şeyin bir parçası. Süreç olağan. Ve belki bi' miktar bu sağlıklı dalgalanmalar olsun ki, kendimi hipomaninin kollarında bulmayayım.
İnsan kendi dengesini kendisi buluyor... Yani bunu uzaklara bakarak fikozofimsi bi' edayla, gözlerini hafif kısarak da söyleyebilirsin. Zaten bunları düşündüysen azıcık da ağlamışsındır, dengeni bulurken hatırladığın her minik ayrıntadan kalpler yorulmuştur. Son iki aydır mutluyken dans ettiğin, üzgünken hıçkıra hıçkıra ağladığın bi' anda yine o şarkı çalar:
"Üzülme öyle.
Suç benim, çek git.
Ben sana ait,
Sen başka yolda,
Yaşar, gideriz.
İyiyiz."
* * *
Işıl ışılım bugün. Yaklaşık 1 ay sonra ilk defa ofise gittim çünkü. Sözde 'uzaktan çalışma' sistemiyle, pılımı pırtımı toplayıp yazlığa taşınana kadar bu dönemi böyle verimli geçireceğimi sanmıyordum. Birincisi, biraz sürede biraz soğudum. Yalnızca öfkem değil, yine öfke kadar tehlikeli olan üzgünken verdiğim kararlar ve mücadelesinden vazgeçtiğim konular yeniden açıldı kendimle. Bazı şeylere yeniden uzaktan bakmak çok faydalı oldu. Hatamı, eksiğimi, fazlamı gördüğüm; en önemlisi hayatımın hangi evresinde olduğuma ve bundan sonra ne yapacağıma karar vereceğim bi' sürecin içine girdim. Oradan yazdığım için mutluyum. Velvele Hanım'ın tıpkı bi' yengeç gibi nasıl kabuğumu kırdığımı anlatması beni çok mutlu ediyor. Zaten halihazırda içimde kurduğum konseyde alınan karar, beni ne mutlu ediyorsa ve heyecanlandırıyorsa onu yapmam; yaparken kendime ve diğer hayalini kurduğum her üretime zaman-enerji-kaynak ayırmam için gerekli motivasyonu bulmama neden oldu. Başarılı olur, olmaz. İnsanın bi' motivasyonu olması önemli. Zor ve heyecanlı, eğlenceli ama stresli de... Ne istediğimi biliyorum ve tüm enerjimle istediğim her şeyi almak için yola çıkmaya hazırlanıyorum. Yola çıkış için biraz vakte ihtiyacım var mücbir sebeplerden ama bu sürede daha fazla dinlenip, daha fazla kendimi ve yapmak istediklerimi anlayarak geçirebileceğim tatlı bi' tatil olacak benim için. Meslekte geçen dolu dolu 10. yılın hediyesi. Tatlı hediye oldu be. ^^
* * *
Kabullenmenin psikolojisi üzerinde düşünüyorum bi' süredir. Düşünme sürecim etkilenmesin diye konuyla ilgili bilerek makale de okumadım. Pusulam kendim oldu. Önce bu kalp kırıklığını kabullendim, sonra onunla yaşamayı; en sonunda da ona rağmen parlamayı öğrendim. Artık kendimi tutamayıp bahçede hüngür hüngür ve asla sessiz olmaya çalışmayarak ağladığım anlardan; artık tüm bu şeylere rağmen, hepsini kabul ederek devam etmem gerektiğimi anladığım büyülü bi' ana geçiş var. Hatta bunu şöyle anlattım Merve'ye, "Altı aydır kafanda dönen bi' konu vardır, dolaptan domates aldığın anda tak diye bi' şey yerine oturur, her şeyi anlarsın ve artık 'öyle' olduğunu kabul edersin; bu kabul parlama başladığın ilk yer oluyor ve ben parmaladığım hiçbir yerde olmak istemiyorum.
* * *
Bazen geri gelecek diye heyecanlanıyorum. Ben gidemeyecek kadar üzgünüm çünkü. Eminim O da, başına gelen her iyi ve kötü şeyi koşa koşa anlattığı ilk kişi hayatından çıkınca üzülmüştür ama benim ciğerler komple gitti. Şakasız.
"Dönüp durdum sana, anla.
Unutamam seni asla.
Sen hiç öyle delirdin mi?
Sevip de yenildin mi?
Üzülme öyle,
Yok bir çaresi olsa,
Böyle perişan olmazdı
Şarkılar,
Senin için."