29 Haziran 2024

Olduğu haliyle güzel şeyler.

Bugüne ihtiyacım varmış. Saate bakmadan kendi kendime vakit geçireceğim, kenara köşeye attığım yapılacakları arada halletmeyi, aniden kalkıp cilt bakımı yapmaya başladığım, pop şarkılara bağıra bağıra eşlik ettiğim, arada bi' kalkıp odada salonda salınarak dans figürleri sergilediğim yani aslında kısacası anda ve yaşamda olduğum bu ana ihtiyacım varmış. Yeni bi' şeyler yazmaya başlamam da bu anlara denk geliyor işte. Bu da bi' çeşit yazar rutini. 

Uyandığım andan itaberen iki saat içinde üç fincan duble türk kahvesi içince, dördüncü fincanda 'bundan sonrakileri kafeinsiz içeyim' refleksi de kendini sevme biçimi bence. Çünkü belli ki gün akarken o kahveler içilecek, nitekim içiliyor da.. Bu anı birkaç şeysiz düşünmek imkansız olurdu, hepsi var çok şükür. 

Pencere önündeki deniz gören ve açık kapıyla rüzgarı içeri doldururken perdeleri uçuşan pencerem, son 1 aydır ben çalışırken de uyurken de ve hatta evde yokken de kapımın önünde yatarak kendince benimle görüş mesafesi sağlayan; ben mutfağa, salona kalkıp gidince evde peşimde dolanan köpeğimiz Gece, soğuk su ve sade kahve her şey yerli yerinde. Olması gerektiği gibi, olduğu tüm haliyle güzel.


24 Haziran 2024

Evden çalışmak dediğin..

Günlerin nasıl hızlı akıp gittiği hakkında hiçbir bilgim ve ilgim yok. Akışta kalma işini abartmış olabilirim. Akışta mıyım yoksa akıntıya mı kapıldım belli değil. 

Cansu'nun ayaklandırmasıyla ani bi' karar verdik ve Alper'i de alıp Sinop'a iki günlüğüne mini tatile kaçtık. Sorsan üçümüz de iki gün değil beş gün kıvamında yaşadık. Saçma sapan bayıldık, uyuduk, uyandık güne yine başladık. Sonra sabaha kadar devam edip adeta jetlag uyandık. Yerli ve milli jetlag. Evet. Daha önce başka hatıralar bıraktığım Sinop'a yeni ve güzel hatıralar bıraktım yine. Eskileri de güzeldi, şimdiki de...Binlerce şükürler olsun. Çok şanslıyım. 

Tatilin hakkını verip yazlığa döndüm. İlk defa uzak bir yerden ev diye yazlığa gelmek istedim. Buradaki odamı hayal ettim. O an dedim ben ruhen de yazlığa taşınmışım. Çalışma düzenimi aldım, fişşşşeekk gibi bi' pazartesiye başladım. 

Sabah 8'de sade sert kahvemle birlikte verandadaki masada bilgisayar başındaydım, gazeteleri okuyup gündemi takip ediyordum. İş akışımı her zamanki gibi listeledim. İşle ilgili yazmam gereken bi' metin vardı. Sabahın sakinliğinde tıkır tıkır onu yazdım ve gönderdim. Revize gelmeden, "Süper olmuş!" tepkisiyle bi' işi daha teslim etmenin keyfiyle öğleni buldum. Öğle tatilimde poi çevirdim. Bazen sert, sabit hafif rüzgar vardı. Güneşe baka baka keyfini çıkararak çevirdim. Ofiste olsaydım, çift lavaş dürüm yiyo olurdum. Hayat kalitemdeki artış gözlerden kaçmazken, Merve'nin hazırladığı nefis sağlıklı kahvaltı tabağı ile de aralıklı orucun hakkını vererek öğleden sonra ilk yemeğimi yedim. Yağdan gidiyor bütün kilolar, hissediyorum. Depresyonla kilo vermeye başladığım süreçten 'e madem oluyormuş devam edeyim' kısmına geldim. Aşırı keyifli. Bedenimi çok hafif hissediyorum. Ekmek yemediğim için karbonhidrat hamallığı yaşamıyorum. Geçenlerde uzun süre gluten yemediğim bi' dönemden sonra yarım ekmek tost yedim, tüm gün kendime gelemedim. O anda anladım bu meret bünyeyi ne biçim yoruyor diye. O günden bu yana da mecbur kalmadıkça yemiyorum. Sinop'ta kahvaltı ettiğimiz mekanda tahıllı ekmek yok diye üşenmedim sofradan kalktım fırın, pastane aradım. Çevrede bulduğum ikisinde de yoktu alamadım ama kalkıp gitme iradesini göstermem bence aşırı değerliydi. 

Şimdi balkonun esen köşesinde, günün işlerini bitirmiş; akşamı ve yarını planlamış biçimde gözlerim sık sık denize dalarak yazıyorum. Odamda masam pencerenin önünde. Hep hayal ettiğim gibi. Deniz gören bir pencerenin önündeki masadan yazıyorum genelde. Bugün nihayet odamın parkeleri yapılacağı için açık hava ofisimi önce verandanın ön kısmına sonra 'esen köşe' dedim diğer kısmına açtım. İşleri pıtı pıtı bitirip kendi zamanıma geçtim. Şimdi biraz daha poi çevirip şehre gideceğim. Bir sürü yeni eşyam geldi, onları buraya getirip yerleştireceğim. Her geçen gün hayal ettiğim düzene kavuşmanın sevinciyle.

19 Haziran 2024

Depresyondaymışım.

Az önce iki gündür ilaçlarımı düzgün içebildiğimi anladığımda 'Aferin bak kızım, içebiliyorsun işte. Söz ver kendine bundan sonra aksatmadan içeceksin bu ilaçların heppsini' dedim. Canım doktor sadece tek ilaca düşürdüğümüz medikal grafiğimizi zıplatarak aynı anda Abizol, Çitoles, Tegretol yazdı. ÇÜNKÜ DEPRESYONDAYMIŞIM. İki hafta önceki Ruh Sağlığı Hastanesi acilindeki doktor da mucizlerini her yerde övdüğüm Ativan piyasada yok diye, "Yoklukta Zanax da gider" deyip, kullanmaktan hep kaçındığım Zanax'ı yazdı. İtiraz edemedim. Çünkü zerre sakinleşmeden her defasında daha şiddetli ataklar geçiriyordum. Daha önce aynı anda bu kadar psikotik ilaç kuyusuna düştüm mü hatırlamıyorum ama olsaydı hatırlardım. Sanırım öyle bi derin depresyonmuş ki dört ilaçla ancak çıkıcaz buralardan da. Psikiyatrım o kadar emin değildi galiba, beni başka bir doktor arkadaşına yönlendirdi asfdgs. Yollarımız ayrıldı. Her şey için teşekkürler. Bazen yenilenmek gerekiyor bu konuda da.

Hayatımın cidden her cepherinden ayrı soyulduğu, yeni derisinin çıkmaya çalıştığı enteresan bi dönem. Daha önce böylesi kapsamlı bi' değişim yaşadım mı? Yoo. Evim, işim, sevgilim aniden değişti. Sonra tekrar değişti. Bambaşka bi' evrende buluyorum kendimi her sabah. Tamam, değişeceğini biliyordum. Tamam, değişirken sancıyacağını da biliyordum. Her boku da biliyordum sözde ama zaman zaman akışına bırakmayı başarsam da çoğu zaman ya panik ya da çökkün haldeydim. Her şeyden öte, yaşadığım her şey midemi o kadar bulandırdı ki. Vaktimi enerjimi aldılar yok yere. Bunun elbette bir bedeli yok, mesela o yorganı ısırarak ağladığım geceleri, acil serviste müşahede odasında tam sakinleştim sanılırken her bağıra bağıra ağlamaya başladığımda hemşerinin pıtı pıtı gelip daha serumuma daha fazla ilaç zerk ettiği anları elbette unutmayacağım. Daha çok zamana ihtiyacım var rayına sokmaya, rutinlerime sarılmaya. Ama geri planda otursun diye yapmam gereken işler birikiyor. Ya da ben sonucunda mutlaka ayrıntılarda boğuluyorum. Boğulmasam keşke.

09 Haziran 2024

Hepsi Geçti.

Geçen hafta emekli günleri yaşadığım dönemde yazdığım yazıları okudum. Bugün olacak her şeyi aşağı yukarı tahmin etmişim. Ama bu kadarını elbette bilemezdim. Ben bi' yerlere çökmüş ağlarken omzuma dokunan her el aynı şeyi söylüyor: "Hepsi geçecek!" 

Geçeceğini bilmek o an yaşadığın hiçbir atağın şiddetini azaltmıyor en baştan söyleyeyim. Yine bi' hastane koridorundasın, üstelik 'ya bu defa hastaneye yatırırlarsa' korkusuyla. Son Ruh Sağlığı ve Hastalıkları acili serüveninde reçete çeşitliliğime Zanax eklendi, o da tek bir dil altı ile bana sakinliğimi geri veren Ativan piyasada bulunmuyor diye. Acil doktorunun yeşil reçetli Ativan ihtiyacımı kabul edip yazacakken yazamaması apayrı bi' dram. Ama Zanax beklediğimden güzel performansla, yazlıktaki tüm o dağınıklıkta, yeni bi' atak sonrasında misler gibi uyuşturdu, unutturdu, uyuttu ve daha bi' sürü şey. Uyandığımda evde herkes benim toparlanmam için canhıraş bi' şey yapıyordu. Birkaç saat yataktan çıkamadım belki ama ayağa kalkmam gerekiyordu. Gerekeni yaptım, sabah 6'ya doğru arka bahçemizi, dedemin çam ağaçlarını ve denizi gören pencere kenarındaki masam her şeyiyle hazırdı. O zaman dedim ki "Hepsi geçti!"

02 Haziran 2024

Aşırı haklıyım.

Nereden başlayacağımı bilmediğimde hep bomboş sayfadaki imlecin yanıp sönüşünü izlerim. O noktadayım. Ve aşırı haklıyım. 

"Hayatım hiç bu kadar kısa süre içerisinde hem bu kadar büyük ve yıkıcı bi' kaos yaşamadı hem de hayalimden de çok güzelleşmemişti" derken abartmıyorum, bana kalırsa eksik anlatıyorum. Bu yazıyı da zaten artık ihtiyaçtan yazıyorum. Çünkü şööyle bi' dönüp baktığımda yaşadığım şeyleri hazmetme yöntemim yazmakken, son 1.5 ayımı bambaşka bi' yere taşıyan olaylar silsilesini artık yazmalıyım. 

Çalıştığım kurumda olabileceğini hayal bile edemediğim büyük bir haksızlıkla karşılaştım. Konu medyaya taşındı... Uzun telefon görüşmeleri, toplantılar, restler, blöfler ve leş siyasetin cirit attığı günlerden sonra "Tamam" dedim, "Artık inceldiği yerden kopsun." Kopardım da. Avukatım aracılığıyla çalıştığım kuruma haklı fesih yaptım. Ve her gününe aşırı güçlü ve umutlu uyanıp, sporumu yogamı yaparak başladığım mücadele günlerini atlattım. Tek başıma değil elbette. (burada aşırı tatlı bi' detay var ama onu bu yazının neresinde dökülmeye başlarım bilmiyorum eheh!) 

Yazlığın salonundaki kocaman masaya adeta bi' karargah kurdum. Günde ortalama 4 saat kadar telefonda konuştum. Bir o kadar da yazdım. "Kendine yaslanan dik yürür" dedim, yürüdüm. Üzerimde haklılığımın zırhı vardı, bi' an bile korkmadım. Uzun süredir sesini duymadığım başka ülke ve şehirlerdeki arkadaşlarımın sesini duydum, her biri ne kadar değerli olduğumu hatırlattı. Meslektaşlarım ya da mesleğim sayesinde tanıdığım başka alanlarda çalışan birçok arkadaşım inanılmaz biçimde organize olarak destek verdi. Arka planda da şahane bi' ekip çalıştı. :) Ve mesleğimin 10. yılına özel kendi haberimi yazma şerefine sahip oldum. Hep başkalarının hakkını aramıştım, kendi hakkımı korurken kolay oldu o yüzden. Bi' şeyler öğrenmişim. Keşke bu kadar kırılmamayı da öğrenseymişim. Çünkü yıllardır haklarını aramalarına aracı olduğum insanların ve benim hakkımı aramanın mesleki sorumluluğunu taşıyan kurumlara aşırı kırgınım ve bu konuda da aşırı haklıyım. 

Şimdi mücadelenin bekleme sürecindeyim. Ama karşılaşacağım her şeye dair yol planım hazır. Bu metne başlamadan önce onu yazdım. Bunları adım adım planlamak aşırı hoşuma gidiyor. Üstelik bütün bunları aşırı sakin biçimde, ojelerimin kurumasını beklerken yapıyorum.