Bugüne ihtiyacım varmış. Saate bakmadan kendi kendime vakit geçireceğim, kenara köşeye attığım yapılacakları arada halletmeyi, aniden kalkıp cilt bakımı yapmaya başladığım, pop şarkılara bağıra bağıra eşlik ettiğim, arada bi' kalkıp odada salonda salınarak dans figürleri sergilediğim yani aslında kısacası anda ve yaşamda olduğum bu ana ihtiyacım varmış. Yeni bi' şeyler yazmaya başlamam da bu anlara denk geliyor işte. Bu da bi' çeşit yazar rutini.
Uyandığım andan itaberen iki saat içinde üç fincan duble türk kahvesi içince, dördüncü fincanda 'bundan sonrakileri kafeinsiz içeyim' refleksi de kendini sevme biçimi bence. Çünkü belli ki gün akarken o kahveler içilecek, nitekim içiliyor da.. Bu anı birkaç şeysiz düşünmek imkansız olurdu, hepsi var çok şükür.
Pencere önündeki deniz gören ve açık kapıyla rüzgarı içeri doldururken perdeleri uçuşan pencerem, son 1 aydır ben çalışırken de uyurken de ve hatta evde yokken de kapımın önünde yatarak kendince benimle görüş mesafesi sağlayan; ben mutfağa, salona kalkıp gidince evde peşimde dolanan köpeğimiz Gece, soğuk su ve sade kahve her şey yerli yerinde. Olması gerektiği gibi, olduğu tüm haliyle güzel.