Sabahları çok erken kalkmak istiyorum. Gün doğumu ideal. İkidir gün doğumunda denize girmek için en doğru saatte kumsala gidiyorum ama ya soğuk ya da dalgalı olduğu için girmekten vazgeçiyorum. İlk gittiğimde büyük köpkeler, küçük köpkeleri sıkıştırdı diye kaçtım ama ikincisinde Bahadır da yanımda olduğu için gün doğumunda misler gibi poi çevirdim. Son dönemde poi kadar iyi gelen başka bir şey bilmiyorum. Poi, bir ipin ucunda ağırlık ve tüllerden oluşan bi' tür meditasyon oyuncağı. Çevirirken akışta kalmaya, düşünceleri sıraya koymaya yarıyor. Bence bundan çok daha fazlası. Özellikle sabahları yarım saatlik bir poi pratiği, peşine karın çalışma, peşine yoga şeklinde geçirdiğim bir iki saate başlama sebebim poi mesela. Dans etmekten keyif aldığım şarkı listesi eşliğinde çoğunlukla bahçede, son günlerde kumsalda keyifle çeviriyorum. Artık poi çevirirken videolarımı da çekmeye başladım. Ortaya güzel görüntüler çıkıyor hoşuma gidiyor.
Hem yeni bir şey öğrenmenin verdiği hazzın hem de poinin o çok zinde hissettiren enerjisinin bağımlısı oldum resmen. Kendimle keyifli bi an geçirmek istesem ellerim hemen poiye gidiyor. İyi ki bi' yerlerde denk gelmiş de, büyülenip "ben de! ben de!" demişim. Bilhassa hayatımın aslında en kökten değişikliklerinin, iş sıkıntılarının, yeni düzen telaşının ve yorgunluğunun karşısında yekpare parlayan bişi gibi poi. Bir de yoga var tabii. Sabahları köpeklerimiz Gece ve Siyah'la da koşmak aşırı keyifli.
İş davasında da gün gün gelişmeler oluyor. Her geçen gün daha fazla kişiye ulaşıyor ve desteğin arttığını görmek beni mutlu ediyor. Haklı olmak hiç bu kadar güzel olmamıştı ne yalan söyleyeyim.
Yazlıktan çok dışarı çıkmamaya çalışıyorum. Çünkü sabit kaldıkça üretime geçebiliyorum ya da listemdeki yapılacaklara yoğunlaşıyorum. Dahası üretim sürecim 'can sıkıntısı' ile başladığından, bir şeyleri üretmek için önce belli bir süre sabit kalmam veya saçma sapan şeyler yapmam gerekiyor. İnsanın kendi üretim sürecini tanıması ve ona göre yol alması da güzel. Yapılacak çok iş var ama hiçbirisi gözümü korkutmuyor. Aksine hemen hepsini yapmak, yapmak ve yapmak istiyorum.
Birkaç gün öyle sabit durup üretebildiğim günlerde kumsalda otururken youtube projemi sonunda metinleştirebildim. Hemen bana tüm süreçte destek verip işin teknik kısmını yüklenecek Göko'ya gönderdim. Hazırda bekliyormuş gibi, metni havada kapıp hemen notlarını iliştirdi. Aynı akşam da toplantı istedi ama, "Göko ya, benim kafam off" dedim. Hala da yeni toplantı ayarlamadım, ayıp ettim.
Geçen haftalarda liseden arkadaşım İsmail aradı. Birkaç yıldır görüşmemiştik. Ama güzel bir arkadaşlığımız var ki zamandan ve mekandan bağımsız, aynı sohbetle devam edebiliyor. İsmail bir roman yazmış, editörü olmamı istedi. Ve sonraki yayınevi sürecini yürütmemi rica etti. Bir ara gaza gelip "Yayınevi açalım mı?" dedi ve kucağıma tamamen imla hatalarıyla dolu 132 word sayfası metni bıraktı gitti. Hikaye güzel ama okudukça gözüm seyiriyor.
Ajans açılışını teknik sebeplerden erteledik. Ne yalan söyleyeyim benim de içimden geçen hep Eylül ayıydı. İlk defa bi' şeyin gecikmesine sevindim. Sağlamcılılığımla ne kadar çok üzerinde çalışırsam o kadar iyi gibi. Bi' süre yazılımcıyla çalıştım. Ajans sitesiyle ilgili kafamdaki her şeyi akıttım, yetmedi çizdim, metinlerini tıkır tıkır yazıp gönderdim ve arkama yaslandım. Diğer taraftan ajansın sosyal medya platformuyla ilgili de geçen hafta tasarımcıyla çalışmaya başladım. Chatcpt 4o ile kendim tasarım yapıyorum bi' yandan. Sanırım ajansın büyük oranda tasarımını ai ile çözeceğim, ki aşırı tatlı şeyler oluyor. Kafamın içindeki tüm renkler ajans görsellerinde olunca hoşuma gidiyor, enerjim doluyor. ^^