*TDK*
Depresyon:
Fransızca dépression.
1. isim, ruh bilimi ► Bunalım.
Bunalım:
Türkçe.
3. isim, ruh bilimi ► Uyaranlara karşı duyarlığın, iş yapabilme gücünün, kendine güvenin azalarak karamsarlığın, umutsuzluğun güçlenmesiyle ortaya çıkan ruhsal bozukluk; ruhsal çöküntü, depresyon, kriz.
Kabule tanımlarla başladım. Tanıma TDK'dan elbette. Biraz okudum biraz dinledim. Sanki ilk defa duyuyormuşum gibi yaptım. Çok kısa sürdü anlamam. Kendime tatil verdim ve altı gündür kendi boşluğumda salınıyorum. Yine de normal iş akışıma zeval vermemeye çalışarak hem ajans tasarıcımıza son revizelerini verdim hem de romanının editörülüğünü yaptığım yazar arkadaşımla yazlığın verandasında verimli bi' toplantı yaptım. Ama geri kalan zamanda kendi işlerim ve yapmam gerekenleri ertelemeye çalıştım. Ertelemek müthiş vicdan azabı bi' şey. Kafamda kısa vadede gerçekleştirmeyi hedeflediğim projeyi orta vadeye öteledim. Bu anlık rahatlama sağlasa da bulaşık yıkarken baygınlık geçirtecek bi' overthinking sahnesine dönüşebiliyordu. Ben de bu yazıyı yazmaya başlayarak kendimi karşıma aldım.
Gel otur bi' soluklan, anlat kızım.
Geçen akşamlarda abimle verandada oturup gelecek hakkında sohbet edip birbirimizi hypelarken "gelecek için çok heyecanlıyım" dedim. Şimdi o heyecandan çok uzağım. Benim dramım hep herkese ve her şeye karşı ilgimi kaybetmemle başlıyor aslında. Bir şeyi yapmamak için kendime öyle makul sebepler buluyorum ki, yapmıyorum. Aynı şeyi beni hayatta ve ayakta tutan her şey için yapıyorum tek tek. Sonra bu dram bi' yeraltı filmine dönüşüyor. Öğlene kadar uyuduğum, öğleden sonra tekrar uyuduğum; ilaçları içip gece de uyuduğum için zaten yaşamla pek bi' ilişkim kalmıyor. Şahitlik bile edemiyorum yaşama. Kendi boşluğumda salınıyorum öyle. Sonra bu boşluk kocaman oluyor. Bir süre de o kocaman boşluğun içinde kaybolmuş biçimde salınıyorum. Bu aşama da ağlaya ağlaya psikiyatra veya ruh sağlığı hastanesi'nin aciline gitmemle sona eriyor. Ancaaak bu "ben sıçtım canım doktor" aşamasından önce de bir yüzleşme gecesi oluyor. Kendime karşı hafif acımasız olduğum, akademik ve ciddi bir dil kullandığım, gerekirse konuyla ilgili chatcpt'den bilimsel makale isteyip araştırma yapmalı bir gece yaşanıyor. Ve o gecelerde başım cidden çok ağrıyor ve evde hiç arveles olmuyor.
Bu boşlukta her kaybolduğumda bipoların başka bi' yüzüyle karşılaşıyormuşum gibi olduğum için hazırlıksız yakalanıyorum. Son dönem bu halde kendimi kaç defa hastaneye attım bilmiyorum ama kendi bunalımımdan sıkıldığım o şanlı gündeyim. Bütün hisleri bıçakla kemik sıyırır gibi bir kenara bırakıp yapmam gerekenleri net sıralıyorum her defasında.
1- Doktora git!
2-Yaşama karış!
3-Doğru zamanın geldiğini hissettiğinde başla!
Doktora gitmeden önce yaşama karışma hedefimi azıcık azıcık gerçekleştirdim. Yazlıktan çıkıp şehre gittim, işimi hallettim. Yazar arkadaşım İsmail'le de yazlığa geri dönüp toplantı yaptım. İsmail gittikten sonra da Gece'yi dolaştırmaya çıkardım ve poi çevirip müzik dinledim. Hüngür hüngür ağlayarak poi çevirdiğim geceden sonra kaç gündür kendimi rüzgara bırakmıyorum bilmiyorum ama bu akşam epey günmüş gibi hissettirdi.
Şimdi hafta başında yeni bi' doktora gidip yine her şeyi en başından alacağım ve şifamı arayacağım. Bulmayı seçiyorum çünkü daha önce buldum. Yine doktora gideceğim, ilaçlarımı düzenli içeceğim, belki ufak bi' tatile çıkacağım döndüğümde de aynı ışıltımla kaldığım yerden devam edeceğim.
Çünkü geçeceğini biliyorum.
Geçeceğini bilmek asla hafifletmiyor ama çok uzaklardaki ışıkları seçebiliyorum kendi boşluğumdaki minik penceremden bakarken.
Işığım sönmesin.
Amin.