31 Aralık 2024

✨2024 Z Raporu✨

2024, sen ne fena muhteşem bi’ yıldın demişim geçen gün. Az bile.

Zaman yine mutasyona uğrayıp x8 hızla aktı. Yıllar hep hızlı geçer, bunu biliriz. Ama inanın dostlar, bu defa bambaşkaydı. Birden çok kırılma noktasıyla, bundan 10 yıl sonra bile tarihleriyle hatırlayacağım devrimler yaşadım. Şüphesiz en derin kırılma, 5 yıl boyunca canımı dişime takıp çalıştığım; mesleğimde tırnaklarımla kazıyarak liyakatle ulaştığım, gözümü kırpmadan büyük sorumluluklar aldığım işimde yaşadığım sürgündü. Mahkeme süreci hâlâ devam eden bu olay, bana insanların gücün arkasına saklanıp neler yapabileceğini bir kez daha hatırlattı. Ama her şey bir ders. Herkes için.
O günlerde yaşadıklarımı içime sindirmek, oldukça yara alan mesleki onurumu yeniden onarmak zor oldu. Ama bugün geriye dönüp baktığımda görüyorum ki o sürgün, beni yalnızca uzaklaştırmaya değil, güçlendirmeye de hizmet etti. Buna bir nevi “kendine sürgün” diyorum. Bu süreçte yepyeni direniş metotları geliştirdim. Hatta bu direniş, ödülle taçlanan bir hikayeye dönüştü. Hayat böyle; başına felaketler geldiğini düşünürken aslında açtığın yeni kapılar, ilk defa gördüğün eşsiz manzaralara açılıyor.
 
Henüz bir üniversite öğrencisiyken, 2013 yılında heyecanla gittiğim ilk haberin üzerinden tam 12 yıl geçmiş. Bu 12 yılda ilk defa “durdum.” Tam manasıyla kontağı kapatıp, “Nerede duruyorum, nereye gidiyorum?” diye düşündüm. Ve inanır mısınız, bu duraklama anı benim için bir "yeniden başlama"ya dönüştü. Kendimle oturup hesaplaştığım, sadece mesleki değil, kişisel olarak da en derin soruları sorduğum bir dönemdi.
 
Kontağı kapatınca fark ettim ki içimde bir yerlerde hep gürültülü bir motor çalışıyormuş. O motoru susturduğumda duymaya başladığım şey, kendi sesim oldu. Belki de bu yılın en büyük armağanı buydu: kendime kulak vermek. Bu armağanı sonsuz bir minnet ve şükürle kabul ettim. Dinledim, anladım ve harekete geçtim.
 
Bu süreçte, varlıklarıyla her zaman kendimi şanslı hissettiğim çekirdek ailem, geniş ailem ve her biri artık aileden olan dostlarıma sığındım. Yaralarım sarıldı, saçlarım okşandı, bir sürü “ben buradayım” diyen kollar boynuma dolandı. Bana direnme ve ayağa kalkma gücünü de yine onların sevgisi verdi.
Yeniden yazmaya başladım. Sadece gazetecilik için değil, kendim için yazdım. Bloglarımı toparladım, eski öykülerime döndüm ve hatta yarım bıraktığım bir senaryoya devam ettim. 2005 yılında çıkan ilk kitabım “Saklı Tutulmuş Yanıtlar”ın ardından tam 20 yıl sonra, henüz adını koyamadığım ikinci kitabım için bir taslak oluşturdum. Yazarken kendimle kurduğum o eşsiz bağ, bana bu yılın başka değerli hediyesiydi.
 
Kendi şirketimi kurmuş olmam da bu yılın başka bir dönüm noktasıydı. ZS Medya İletişim ve Sanat (ZS MİS), sadece profesyonel anlamda değil, kişisel anlamda da hayallerimi gerçekleştirmek için attığım en cesur adımdı. ZS MİS çatısı altında, alanımda hedeflediğim birçok projeyi hayata geçirmek üzere mesleki anlamda daha güçlü bir şekilde geri dönüyorum. 2025 yılını, haberlerimi, röportajlarımı ve makalelerimi bol bol okuyabileceğiniz bir sene olarak planladım. Bu yılın, ZS MİS'in vizyonunu tam anlamıyla yansıtan projelerle dolu, üretken ve ilham verici bir yıl olmasını hedefliyorum.
Sonuçta 2024, hem yıkıldığım hem de kendimi yeniden inşa ettiğim bir yıl oldu. Ve inanın bana, kendini yeniden inşa etmek kadar güç verici bir şey yok. Bu yıl öğrendim ki bazen ilerlemek için önce durmak, hatta geri çekilmek gerekebilir. Ama o duraklama anı, kendi devrimini yaratmak için bir fırsattır.
 
Bu yeni yılda hepimize, kendi devrimlerimizi yaratabileceğimiz duraklama anları diliyorum. Çünkü bazen en güzel başlangıçlar, tam da durduğunuz anda başlar.
 
Hepimizin yolu aydınlık, rüzgarımız bol olsun...
 
Sevgiyle,
Z.

28 Aralık 2024

2024 sen ne fena muhteşem bi yıldın

Hızımı alamıyorum. Kendi hızıma yetişemiyorum. Her şeyin kıpır kıpır olduğu bir içten yazıyorum: "2024 ne fena muhteşem bi' yıldın." başlığı dönüyor günlerdir kafamın içinde. Hepsini sıraya ve akışa koymaya çalışıyorum ama o da olmuyor. İpin ucunu kaçırdığım her şey gibi, son yılı bilerek ve isteyerek tüm ipleri bıraktığım varsayıldığında akarken her şeyin rayına oturması keyif de vermiyor değil. 

Eylül ayında taşındığım ev, üç ay içerisinde yuva oldu. Halen eksikler var ama bu haliyle bile içinde yürürken keyif veriyor. Canım köpkem Gece ve benimle dolu her taraf. Onun oyuncakları ve yatmaktan aşırı keyif aldığı yastığı; benim onca ıvır zıvırım ve kendisine hayran olduğum kırmızı L koltuğum. Hep hayal ettiğim gibi. Bi' gün içimden geçirdiğim her şeye sahibim. O da öyle olsaymış keşke dediğim çok az şey var ve ben tüm bunların şükranını her gün içimden taşırıyorum. 

Uzun zaman yazamadım çünkü önce yaşamam ve hazmetmem gerekti, anlatabilmek için. Son üç aydır o kadar yeni şeyler yaşıyor ve bunları anlamaya çalışıyorum ki, hayatımın bambaşka bir sayfası açıldı. Yenileri de yolda. Her bir sayfaya itinayla hazırlandığımı düşünsem de ben bu akışa bırakıp o frekansta kalmayı sevdim. Kontrollü salışıma devam edeceğim bir yıl olacak gibi. Gelecek olan güzellikler nerede olursa olsun gelip buluyor zaten. Otuz altı yaşımdan öğrendiklerim part bilmem kaç.

* * *

Birkaç hafta önce annemle barıştım. Neye küstüğümüzü unutup yeniden sarılabildik, ben onu daha iyi anladım o ben iyi olayım diye daha çok dua etti. Ne kadar kızsam da, üzülsem de veya çok büyük yaralarım da olsa bu bağı ve bu bağa olan ihtiyacımı yok sayamazdım. Akışına bıraktığım her şey gibi onu da akışa bırakmıştım ama zaman geçince içimdeki yerinin ne büyük ve ne doldurulamaz olduğunu anladım. Uzun zaman sonra beni görünce "Çok zayıflamışsın" dedi. Normalde buna çok sevinirdi ama üzgündü. Ama sonra yine o her zamanki neşesine döndü. Çay yaptı. Daha sonra abimle konuşurken, "Annemi mutlu görmeyi özlemişim" dedim. Bunun kıymetini o zamana dek anlamamıştım. 

* * * 

Kişisel bipolar tarihimin en yoğun mani atak dönemini yaşıyorum. Bu nasıl anlatılır bilmiyorum, ama içimin nasıl pır pır etttiğini Ruh Sağlığı Hastanesi'nin acilinde anlatırken doktorun beni anladığını biliyorum. Tansiyon yine 16/8, üzerimde kışa inat incecik bir hırka -asla üşümeyen ben- bir sürü şey anlatırken doktor lafımı böldü, "Hastaneye yatmak ister misin?" Hayatımda hiçbir şeyi bu kadar hızlı reddetmemiştim. "O" dedim, "Bi' kere olur, yetti. İstemem!" Hâlâ bir öncekinin travmasını tam atlatamamışken kendime bunu yapamazdım. Üstelik doğru kullanıldığında acayip verimli olan mani atağımı da hastane şartlarında geçirmeyi istemezdim. 

* * * 

2024 yılı ile ilgili yazacak çok şeyim var. Ama ondan önce yazacaklarımı iyice bi' anlamalı ve iyice içselleştirmeliyim gibi hissediyorum. Çünkü son 10 yılda birbirinin aynısı olan her yeni yıldan farklı olarak başından sonuna kadar bambaşka deneyimler yaşadığım bi' sene oldu. Bu, detaylarıyla ve anladıklarımla yazılması gereken bi' yıl. O yüzden kendime bu konuda ödevimi veriyorum. Buradan güzel bi' 2024 Z Raporu çıkar bence.

21 Aralık 2024

Taslaklar 2.

 Taslaklarda kalmış tüm yarım yazıları şöyle bi' toparlayayım dedim neler neler oldu hehe 2.

-Epeydir kendim için yazmıyorum. Çünkü gün boyunca o kadar çok başka şeyler yazıyorum ki...Boğazıma kadar siyasete battım. Olan tüm gücümle siyaset yazıyorum.Kendimi hem dağıtıp hem de işe verdiğim bi' dönem. İş de öyle dağınık ki zaten. Nefes aldırmıyor. İlk nefes aldığım an bu an, onda da direkt kendim için yazmaya başlamak cidden keyifli. Çünkü rutinimde şu saatlerde ofiste veya toplantıda olmam gerekiyordu. Ama rutini bozdum çokşükürelhamdürüllah!

Bunu dedikten hemen sonra işe dalmam ve tıkır tıkır başka metni yazıp gelmeme ne demeli acaba?Evden çalışıyorum diyelim en azından. Çünkü bir anda darlanıp apar topar aniden ofisten çıkarken "Telefonlarım açık!" diyorum. Yani ulaşılabilir olacağım deyip gidiyorum diye panik yapmayacaklarını düşünüyorum.

- İyice ağladığıma emin olduktan sonra kahve içeceğim. Hiçbir şey olmamış gibi. 

Gündemim yine tansiyon. Acil doktoru, kurum doktoru ve psikiyatrımın "Mutlaka gitmelisin" diye ısrarla söylemesin ardından bugün tansiyon için doktora gittim. Süreci zaten kurum doktoruna sorup öğrenmiştim. Tahlil, tansiyon takip ve belki holter. Bunlara hazırlıklıydım da tüm bunlar olurken neler hissedeceğimi hiç düşünüp plan yapamamışım. Her zaman plan yapamazsın. 

Doktora son iki hafta içinde üç kere tansiyonumun 17'ye kadar çıktığını anlatırken, o ana dek bilgisayara bakıyordu. Bana baktı, bilgisayara baktı. "Yoğun stres veya üzüntü yaşadınız mı?" dedi. Diyemedim ki ben stresin, üzüntünün ta kendisiyim zaten. Tahliller çıktı, holter takılana kadar acil durumlarım için ilaç yazdı. Hastaneden çıkmadan ağlamaya başladım. "Kendime neler yaptım böyle" ağlamasıydı bu. Bütün o kalp yükümü düşündüm. Bence buradaya kadar iyi gelmişim. 

Yalan yok biraz kendime yüklendim.

-Gündemim hâlâ tansiyon ve ben bu gündemden aşırı sıkıldım. 

Ekim ayı aşırı yoğun geçti. Böyle süreçlerde işimin yoğun olmasını, o toplantıdan bu etkinliğe koşturmayı, saat saat ince işçilikle saha planlaması yapmayı çok seviyorum. Tüm o süreçte de gerçek hayattan kopuyorum. Yoğun 2, aşırı yoğun 2 haftadan sonra bende hafif bir 'galiba beklediğim gibi taşlar yerine oturuyor' hissi oluştu. Kalbimin ne kadar kırgın olduğunu unutacak kadar da güzel anlar yaşadım. Ama tansiyonun zorladığı günlerde de hep kalbimi kıran insanları suçladım. Çünkü insan bazen sadece bir şeyleri suçlamak istiyor. 

Geçen akşam her şeyin samimi biçimde konuşulduğu bir salonda, konu buraya geldi. Tüm süreçlere en başından hakim abim de masadaydı. "Ben hâlâ çok üzgünüm" dedim. Sonra birden abime dönüp "Kalbim çok kırık benim, gerçekten." dedim ağlayarak. Adamı da üzdük durduk yere. 

-Kuzulu, kolları beyaz fırfırlı polar sabahlığımın zamanı geldi. Tüm bu ritüelleri seviyorum. Her şey yolundaymış gibi hissettiriyor.

-Kafam durdu tam da istediğim gibi. Uzun zaman sonra kafam susuyor, ben konuşuyorum. 

Ben o anda bırakmak istiyorum, ama bunun yavaş yavaş geçeceğine inananlar kazanıyor. Halbuki psikiyatrmla son görüşmemizde bilmiş bilmiş, "Bunun bir yas süreci olduğunu biliyorum, kendime zaman veriyorum bunun için" dedim. Canımcığımın da gözleri parladı, gülümsedi. Ne kadar da içgörü sahibi bir hasta. 

* *

Yine yazmaya başladığım yarım kalmış bilmem kaçıncı metin. 14 Eylül'den bu yana doğum günü yazımı yazamadım. Oysa hepsini tek tek anlatmak için çok heyecanlıydım. Değişik ruh hallerinde değişik yazılar yazmışım toparlaması mümkün değil. Yepyeni bir anlatım dili. En büyük özelliği anlaşılamaması. 

Bu da asla tam bir yazı olmayacak

-Bu yaş kaybetmeyi gördüm. Kendine kıyamamayı da. Ne zerafetli bi' denge. 

-Bu dibin pek de sonu gelmeyecek gibi. Çünkü ben hala seri biçimde saçma salak şeyler yapmaya devam ediyorum. Üst üste abuk şeyler olduğu; tüm bunlar olurken ben de orada olduğum, her şeyi içeriden izliyor halim dışında da birçok aptallık silsilesi var. 


07 Aralık 2024

Taslaklar.

 Taslaklarda kalmış tüm yarım yazıları şöyle bi' toparlayayım dedim neler neler oldu hehe

-Bu düşüncenin yeri şimdi değil derken buluyorum kendimi sık sık. Doyasıya negatif saçan bilinç altımla oynadığım sıkı bi boks maçı gibi. Kısa ve keskin geri dönüşler. Bu defa uzun sürdü. 

-Evimin salonu. Bir sürü güzel şeylere kapımızı araladık. Gece ayaklarımın dibinde yatıyor. Üstelik sıcacık. Pencereler açık. Araba, insan ve kuş sesi. Tam da böyle bi' şeymiş değişik hissettiren. Gece'den teması kesince ters ters baktı.  

-Kendimi ajansla ilgili çalışmaya, nadiren kitap taslağıma  poi çevirmeye, capcut öğrenmeye, çevrede video çekip capcutta montajlamaya falan verdim. Üretmenin o değişik hazzına tekrar ve tekrar sarıldım. İnsanın kendisine iyi gelen şeyi biliyor olması ve tüm enerjisini buraya vermesi harika. 

Mindfulness çalışıyorum alttan alttan bi' süredir. Arka planda kasmadan çalışan program gibi. Aslında bilmeden bunu yıllar önce kendi kendime de yapıyormuşum. Buna da "Beş duyu oyunu" demiştim. Attığım tweeti bulabilmeyi çok isterdim, belki sonra bulurum. Bulamazsam da oyunu yazarım. 

Pencere önündeki masayı çok sevdim. Bahçeyi, ağaçları ve en güzeli denizi görüyor. Suyla bu kadar iç içe olmak da çok iyi geliyor. Önceki günlerde dört gün üst üste gün batımında kitabımı alıp yüzmeye gittim. Önce bir bölüm kitap okudum. Ki o kitap da beslenme şeklimle alakalı bildiğim her şeyin yanlış olduğunu anlatıp çok şükür beni daha güzel bir yolda yürütmeyi başardı. Ehehe. Denizin içinde de sporumu yaptım. Bol bol bacak, karın ve kol çalıştım. Aşırı iyi geldi. Gitmeden önce bir sürü yabancı video izledim. Bizde bu alanda ciddi kaynak eksikliği var. Yabancı kaynaklar efffsane! Birkaç gündür hava rüzgarlı ve yağmurlu olduğu için deniz pek girilecek gibi değil ama şu an pencemden gördüğüm üzere harika... Sabahın ilk saatlerinde odam çok serin oluyor. Taaa ki öğleden sonra güneş benim odama dönene kadar. 

-Bi cilginlik yapip uzun zamandir icten ice arzu ettigim macbook aire de sahibim artik. Bu da bana disarida, bi mekanda, belki kumsalda, otobuste, parkta ve hatta oturmayi sevdigim kaldirimlarda da yazabilme kolayligi saglayacak. disarida yazarken cevremdeki her seyden ilham aldigim icin yazma sureci daha ilham verici ve heyecanli oluyor. Az once sari kelebeeekk diye bagirdim. kelebek oyunum bana sapsal mutlulugu veriyor. anda degilsem ana donuyorum, eger andaysam daha da derinlesip keyif alabiliyorum. sonra gordugum her sey seyri sefa. ofis-ev yolundaki turuncusundan mavisine, pembesinden sarisina degisik cicekler, beni her gorusumde her haliyle her asamasinda heyecanlandiran nar agaci *sadece narlar toplanmayip yere dustugunde ve narlarin bi ceset gibi ici acilmis halde kaldirimda yatmasindan derin uzuntu duyuyorum, napalim hayat boyle be deyip daha hizli pedal ceviriyorum. klavye sadece ingilice olmasaymis iyiymis. 

-dun gun batarken yazliga geldim. ozlemisim. gece ve siyah ne yapacagini sasirdi. gece o sira zincirine bagli oldugu icin uzerime atlarken. kolaylikla kacabildim ama siyaha sarilmak icin yere egildigimde siyahin o sevincle once deli gibi kendi etrafinda donmesi, ustume atlayip beni yere dusurup oyuna devam etmesi asiri tatli bisiydi. kavusma coskusunun ardindan rahmetli aydin amcamin evine dogru baktim. cenazeden sonra yazliktan apar topar gitmeye de yine amcamin evine baktigim bi sirada karar vermistim. o gun de gitmistim... amcamin evinin onundeki minik bahcede bembeyaz cicekler acmis ama nasil guzel/ cicegin su an adini bilmiyorum ama hem google lensle aratip ismini ogrenmeye hem de fotografini eklemeye calisacagim. cicek neden bilmiyorum cok mutlu etti beni, ama buruk bi mutluluk. burun titreten.  siyah o esnada yanimda yuruyordu. ben durup cicegi izlerken ve yengeme fotografini atip atmamak arasinda kararsiz kalip dusunurken bir yandan da tekrar o uzuntu dehlizine dusecekken siyah elimi yalayip kendisini hatirlatti. bu kizin bazi zamanlamalarinin o anda uzgun oldugumu hissetmesine bagliyorum artik. 

gece yildizlar asiri guzel parlakti. gerekeni yaptim, kendime guzel bi ates yakip bahadirin ultra luks rahat sandalyesinde bu defa bahceye ve tenime tatli tatli dokunan yildiz isiginda yildizlandim. bir ara bahadir geldi, her zamanki gibi salak salak seylere gulduk. biz oyle gulerken siyah da agzinda topuyla geldi, kiz resmen beni oyun olarak kodladigi icin, sesimi duyar duymaz agzinda pembe topuyla geliyor. defalarca kaybedip buldugumuz, nice dikenlerin arasinda 007 siyah bond edasinda siyah tarafindan kurtarilma operasyonuyla yeniden bahceye kazandirilan kaucuk top. ustelik siyahin minik agzina kocaman geldigi icin zor tasiyor. dislerini kaucuga gecirmedigi surece agzindan topu almasi da cok kolay oluyor. Ehe. Iste siyah yine bana topu getirdiginde veranda merdivenlerinin basindaydim. kos kizim kos deyip cocugu iyice heyecanlandirdim. o da merdivenden hizla inip bahceye kosmaya basladi. gerildim gerildim topu enn hizli bicimde bi attim, topla heyecanla agzi kulaklarinda kosan ve top bekleyen siyahi vurdum. viiiikkkk diye cikan sesten sonra, siyah kosa kosa karanliga karisti. ben kosa kosa iceri gidip siyahi vurdumm111 diye bagirdim. salondakiler gulmeye baslayinca olayin sacmaligini kavrayip ben de guldum ama cocuga bisi yaptim diye de korktum bi yandan. bahceye cikip siyahi aradım. su cocuklara halen fosforlu tasma bir sey almadigim icin cok kizginim. cok sukur bir sey olmamis gibi yine gotunu kivira kivira geldi sonra. simdi de ben verandadaki masada yazarken. masanin altinda ayaklarimin dibinde yatiyor. bir patisiyle ayagima sarilmis halde. ne mutlu bana ki, kalbi ve akli tertemiz bu canin sevgisiyle odullendirildim. 

-az once evin onunden o siyah at gecti. gorur gormez ohaa asik oldugum at diye bagirdim, mervenin bahce kapisina arkasi donuktu. ben aniden bagirinca korktu kiz. ama o kadar heyecanliydim ki cok umursayamadim o an. evet o siyah at belki de haftalardir bekledigim en son 1 ay kadar once salonun penceresinden deniz kiyisinda gorup yine ciglik attigim o aurasiyla canli gordugum en inanilmaz at. ay hala bak yazarken de deliriyorum. evimin onunden dimdik bagirislarimi bir gram umursamayarak gevti gitti. oyle endamliydi ki hepimiz bakakaldik. evin sagindan solundan kus ucurmayan gece ve siyah bile havlamadi. telefonum masada oldugu icin bir sey cekemedim ama merve cok az once gulsum yengeme cicegin fotografini gondersek mi diye sorunca gonderelim deyip hemen fotografini cekmeye gitmisti. siyah at birden sova kalkip kosmaya basladi. tam o sirada merve video cekmis. kos oglum kos diye bagiriyorum delicesine heyecanla asafgsa