2024, sen ne fena muhteşem bi’ yıldın demişim geçen gün. Az bile.
Zaman
yine mutasyona uğrayıp x8 hızla aktı. Yıllar hep hızlı geçer, bunu
biliriz. Ama inanın dostlar, bu defa bambaşkaydı. Birden çok kırılma
noktasıyla, bundan 10 yıl sonra bile tarihleriyle hatırlayacağım
devrimler yaşadım. Şüphesiz en derin kırılma, 5 yıl boyunca canımı
dişime takıp çalıştığım; mesleğimde tırnaklarımla kazıyarak liyakatle
ulaştığım, gözümü kırpmadan büyük sorumluluklar aldığım işimde yaşadığım
sürgündü. Mahkeme
süreci hâlâ devam eden bu olay, bana insanların gücün arkasına saklanıp
neler yapabileceğini bir kez daha hatırlattı. Ama her şey bir ders.
Herkes için.
O
günlerde yaşadıklarımı içime sindirmek, oldukça yara alan mesleki
onurumu yeniden onarmak zor oldu. Ama bugün geriye dönüp baktığımda
görüyorum ki o sürgün, beni yalnızca uzaklaştırmaya değil, güçlendirmeye
de hizmet etti. Buna bir nevi “kendine sürgün” diyorum. Bu süreçte
yepyeni direniş metotları geliştirdim. Hatta bu direniş, ödülle taçlanan
bir hikayeye dönüştü. Hayat böyle; başına felaketler geldiğini
düşünürken aslında açtığın yeni kapılar, ilk defa gördüğün eşsiz
manzaralara açılıyor.
Henüz
bir üniversite öğrencisiyken, 2013 yılında heyecanla gittiğim ilk
haberin üzerinden tam 12 yıl geçmiş. Bu 12 yılda ilk defa “durdum.” Tam
manasıyla kontağı kapatıp, “Nerede duruyorum, nereye gidiyorum?” diye
düşündüm. Ve inanır mısınız, bu duraklama anı benim için bir "yeniden
başlama"ya dönüştü. Kendimle oturup hesaplaştığım, sadece mesleki değil,
kişisel olarak da en derin soruları sorduğum bir dönemdi.
Kontağı
kapatınca fark ettim ki içimde bir yerlerde hep gürültülü bir motor
çalışıyormuş. O motoru susturduğumda duymaya başladığım şey, kendi sesim
oldu. Belki de bu yılın en büyük armağanı buydu: kendime kulak vermek.
Bu armağanı sonsuz bir minnet ve şükürle kabul ettim. Dinledim, anladım
ve harekete geçtim.
Bu
süreçte, varlıklarıyla her zaman kendimi şanslı hissettiğim çekirdek
ailem, geniş ailem ve her biri artık aileden olan dostlarıma sığındım.
Yaralarım sarıldı, saçlarım okşandı, bir sürü “ben buradayım” diyen
kollar boynuma dolandı. Bana direnme ve ayağa kalkma gücünü de yine
onların sevgisi verdi.
Yeniden
yazmaya başladım. Sadece gazetecilik için değil, kendim için yazdım.
Bloglarımı toparladım, eski öykülerime döndüm ve hatta yarım bıraktığım
bir senaryoya devam ettim. 2005 yılında çıkan ilk kitabım “Saklı
Tutulmuş Yanıtlar”ın ardından tam 20 yıl sonra, henüz adını koyamadığım
ikinci kitabım için bir taslak oluşturdum. Yazarken kendimle kurduğum o
eşsiz bağ, bana bu yılın başka değerli hediyesiydi.
Kendi
şirketimi kurmuş olmam da bu yılın başka bir dönüm noktasıydı. ZS Medya
İletişim ve Sanat (ZS MİS), sadece profesyonel anlamda değil, kişisel
anlamda da hayallerimi gerçekleştirmek için attığım en cesur adımdı. ZS
MİS çatısı altında, alanımda hedeflediğim birçok projeyi hayata geçirmek
üzere mesleki anlamda daha güçlü bir şekilde geri dönüyorum. 2025
yılını, haberlerimi, röportajlarımı ve makalelerimi bol bol
okuyabileceğiniz bir sene olarak planladım. Bu yılın, ZS MİS'in
vizyonunu tam anlamıyla yansıtan projelerle dolu, üretken ve ilham
verici bir yıl olmasını hedefliyorum.
Sonuçta
2024, hem yıkıldığım hem de kendimi yeniden inşa ettiğim bir yıl oldu.
Ve inanın bana, kendini yeniden inşa etmek kadar güç verici bir şey yok.
Bu yıl öğrendim ki bazen ilerlemek için önce durmak, hatta geri
çekilmek gerekebilir. Ama o duraklama anı, kendi devrimini yaratmak için
bir fırsattır.
Bu
yeni yılda hepimize, kendi devrimlerimizi yaratabileceğimiz duraklama
anları diliyorum. Çünkü bazen en güzel başlangıçlar, tam da durduğunuz
anda başlar.
Hepimizin yolu aydınlık, rüzgarımız bol olsun...
Sevgiyle,
Z.