21 Aralık 2024

Taslaklar 2.

 Taslaklarda kalmış tüm yarım yazıları şöyle bi' toparlayayım dedim neler neler oldu hehe 2.

-Epeydir kendim için yazmıyorum. Çünkü gün boyunca o kadar çok başka şeyler yazıyorum ki...Boğazıma kadar siyasete battım. Olan tüm gücümle siyaset yazıyorum.Kendimi hem dağıtıp hem de işe verdiğim bi' dönem. İş de öyle dağınık ki zaten. Nefes aldırmıyor. İlk nefes aldığım an bu an, onda da direkt kendim için yazmaya başlamak cidden keyifli. Çünkü rutinimde şu saatlerde ofiste veya toplantıda olmam gerekiyordu. Ama rutini bozdum çokşükürelhamdürüllah!

Bunu dedikten hemen sonra işe dalmam ve tıkır tıkır başka metni yazıp gelmeme ne demeli acaba?Evden çalışıyorum diyelim en azından. Çünkü bir anda darlanıp apar topar aniden ofisten çıkarken "Telefonlarım açık!" diyorum. Yani ulaşılabilir olacağım deyip gidiyorum diye panik yapmayacaklarını düşünüyorum.

- İyice ağladığıma emin olduktan sonra kahve içeceğim. Hiçbir şey olmamış gibi. 

Gündemim yine tansiyon. Acil doktoru, kurum doktoru ve psikiyatrımın "Mutlaka gitmelisin" diye ısrarla söylemesin ardından bugün tansiyon için doktora gittim. Süreci zaten kurum doktoruna sorup öğrenmiştim. Tahlil, tansiyon takip ve belki holter. Bunlara hazırlıklıydım da tüm bunlar olurken neler hissedeceğimi hiç düşünüp plan yapamamışım. Her zaman plan yapamazsın. 

Doktora son iki hafta içinde üç kere tansiyonumun 17'ye kadar çıktığını anlatırken, o ana dek bilgisayara bakıyordu. Bana baktı, bilgisayara baktı. "Yoğun stres veya üzüntü yaşadınız mı?" dedi. Diyemedim ki ben stresin, üzüntünün ta kendisiyim zaten. Tahliller çıktı, holter takılana kadar acil durumlarım için ilaç yazdı. Hastaneden çıkmadan ağlamaya başladım. "Kendime neler yaptım böyle" ağlamasıydı bu. Bütün o kalp yükümü düşündüm. Bence buradaya kadar iyi gelmişim. 

Yalan yok biraz kendime yüklendim.

-Gündemim hâlâ tansiyon ve ben bu gündemden aşırı sıkıldım. 

Ekim ayı aşırı yoğun geçti. Böyle süreçlerde işimin yoğun olmasını, o toplantıdan bu etkinliğe koşturmayı, saat saat ince işçilikle saha planlaması yapmayı çok seviyorum. Tüm o süreçte de gerçek hayattan kopuyorum. Yoğun 2, aşırı yoğun 2 haftadan sonra bende hafif bir 'galiba beklediğim gibi taşlar yerine oturuyor' hissi oluştu. Kalbimin ne kadar kırgın olduğunu unutacak kadar da güzel anlar yaşadım. Ama tansiyonun zorladığı günlerde de hep kalbimi kıran insanları suçladım. Çünkü insan bazen sadece bir şeyleri suçlamak istiyor. 

Geçen akşam her şeyin samimi biçimde konuşulduğu bir salonda, konu buraya geldi. Tüm süreçlere en başından hakim abim de masadaydı. "Ben hâlâ çok üzgünüm" dedim. Sonra birden abime dönüp "Kalbim çok kırık benim, gerçekten." dedim ağlayarak. Adamı da üzdük durduk yere. 

-Kuzulu, kolları beyaz fırfırlı polar sabahlığımın zamanı geldi. Tüm bu ritüelleri seviyorum. Her şey yolundaymış gibi hissettiriyor.

-Kafam durdu tam da istediğim gibi. Uzun zaman sonra kafam susuyor, ben konuşuyorum. 

Ben o anda bırakmak istiyorum, ama bunun yavaş yavaş geçeceğine inananlar kazanıyor. Halbuki psikiyatrmla son görüşmemizde bilmiş bilmiş, "Bunun bir yas süreci olduğunu biliyorum, kendime zaman veriyorum bunun için" dedim. Canımcığımın da gözleri parladı, gülümsedi. Ne kadar da içgörü sahibi bir hasta. 

* *

Yine yazmaya başladığım yarım kalmış bilmem kaçıncı metin. 14 Eylül'den bu yana doğum günü yazımı yazamadım. Oysa hepsini tek tek anlatmak için çok heyecanlıydım. Değişik ruh hallerinde değişik yazılar yazmışım toparlaması mümkün değil. Yepyeni bir anlatım dili. En büyük özelliği anlaşılamaması. 

Bu da asla tam bir yazı olmayacak

-Bu yaş kaybetmeyi gördüm. Kendine kıyamamayı da. Ne zerafetli bi' denge. 

-Bu dibin pek de sonu gelmeyecek gibi. Çünkü ben hala seri biçimde saçma salak şeyler yapmaya devam ediyorum. Üst üste abuk şeyler olduğu; tüm bunlar olurken ben de orada olduğum, her şeyi içeriden izliyor halim dışında da birçok aptallık silsilesi var.